Birinci basamakta:
|
|
Anlamı:
Ey cömertlerin en
cömerdi, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ım! Bize merhamet
kapılarını aç; lütuf ve kereminin hazinelerini bize kolaylaştır.
|
اَللَّهُمَّ
افْتَحْ عَلَيْنَا
اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ
وَيَسِّرْ عَلَيْنَا
خَزَائِنَ فَضْلِكَ
وَكَرَمِكَ
يَا
اَكْرَمَ
اْلاَكْرَمِينَ
وَيَا
اَرْحَمَ
الرَّاحِمِينَ
|
|
Üçüncü basamakta:
|
|
Anlamı:
“Rabbim! Gönlüme ferahlık
ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki
tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Rabbim gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin.
Rabbim! İlmimi ve anlayışımı
artır ve beni Salihlerden eyle.
(Taha Suresi,
25-28.ayetler)
|
رَبِّ
اشْرَحْ لِي
صَدْرِي
وَيَسِّرْ
لِي أَمْرِي وَاحْلُلْ
عُقْدَةً
مِنْ
لِسَانِي
يَفْقَهُوا
قَوْلِي
رَبِّ
قَدْ
آتَيْتَنِي
مِنَ
الْمُلْكِ
وَعَلَّمْتَنِي
مِنْ
تَأْوِيلِ
اْلاَحَادِيثِ
رَبِّ
زِدْنِي
عِلْمًا
وَفَهْمًا
وَاَلْحِقْنِي
بِالصَّالِحِينَ.
|
|
Son basamakta:
|
|
Anlamı:
Allah’ım bu şeref benim
değil, bu makam benim değil, (sen verdin). Allah’ım işimi kolaylaştır ve
yaptığım işi kabul eyle! Bütün nebi ve Resullere selam olsun. Bütün kainatın
sahibi Allah’a hamd olsun.
|
اَللَّهُمَّ
هَذَا الشَّاْنُ
لَيْسَ بِشَانِي
وَهَذَا
الْمَكَانُ
لَيْسَ
بِمَكَانِي
اَللَّهُمَّ
يَسِّرْ لِي
اَمْرِي
وَتَقَبَّلْهُ
مِنِّي وَسَلاَمٌ
عَلَى
جَمِيعِ
اْلاَنْبِيَاءِ
وَالْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ
لِلّهِ
رَبِّ
الْعَالَمِينَ.
|
|
Birinci Hutbede okunan dua:
|
|
Anlamı:
Hamd Allah’a mahsustur.
Ona tövbe eder, ondan
yardım ister, ondan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin kötülüklerinden
ve yaptığımız kötü işlerden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiğini
kimse saptıramaz. O’nun saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allah’tan
başka hiçbir ilah olmadığına onun ortağı olmadığına şahitlik ederiz. Ve
yine şahadet ederiz ki Efendimiz Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, ehline ve ashabına salat ve selam olsun. Ey
Allah’ın kulları, Allah’a karşı gelmekten sakının ve ona itaat edin. Şüphesiz
Allah takva sahipleri ile beraberdir.
|
اَلْحَمْدُ
لِلَّهِ اَلْحَمْدُ
لِلَّهِ اَلْحَمْدُ
لِلَّهِ
نَحْمَدُهُ
وَنَسْتَعِينُهُ
وَنَسْتَغْفِرُهُ
و نَتوُب
اِلَيْهِ
وَنَعُوذُ
بِاللَّهِ
مِنْ
شُرُورِ
اَنْفُسِنَا
وَمِنْ
سَيِّئَاتِ
اَعْمَالِنَا
وَالصَّلَاتُ
وَالسَّلَامُ
عَلَى
رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍ
وَعَلَى
آلِهِ
وَأصْحَابِهِ
أجْمَعِينَ.
مَنْ
يَهْدِ اللَّهُ
فَلاَ
مُضِلَّ
لَهُ
وَمَنْ
يُضْلِلْ
فَلاَ
هَادِىَ
لَهُ
نَشْهَدُ
اَنْ لاَ
اِلهَ
اِلاَّ اَللّٰهُ
وَحْدَهُ
لاَ شَرِيكَ
لَهُ وَنَشْهَدُ
اَنَّ سَيِّدَنَا
مُحَمَّدًا
عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ
اَمَّا
بَعْدُ
فَيَا
عِبَادَ
اللهِ!
أُوصِيكُمْ
بِتَقْوَى
اللَّهِ
وَطَاعَتِهِ.
اِتَّقُوا
اَللَّهَ وَ
اَطِيعُوهُ
اِنَّ
اَللّٰهَ
مَعَ
الَّذِينَ
اتَّقَوْا
وَالَّذِينَ
هُمْ
مُحْسِنُونَ.
|
|
قَالَ اَللّٰهُ
تَعَالَى
فِى
كِتَابِهِ
الْكَرِيمِ اَعُوذُ
بِا للّٰهِ
مِـنَ
الشَّيْطَانِ
الرَّجِيــمِ بِسْــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمَـنِ
الرَّحِيـمِ
Konuyla ilgili bir ayet
okunur. …………………………………………………………………………….
صَدَقَ
اَللّٰهُ
الْعَظِيمُ
وَقَالَ
النَّبِىُّ
صَلَّى اَللّٰهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ: Konuyla ilgili
bir hadisi şerif okunur. ……………………...…………………………..
صَدَقَ
رَسُولُ اَللّٰهِ
فِيمَا
قَالَ أَوْ
كَمَا قَالَ
Bundan sonra Türkçe hitap kısmına geçilir Günün anlam ve
önemine göre hazırlanan hutbe okunur.
|
|
Birinci hutbenin bitiminde şu dua
okunur
|
Anlamı:
“Dikkat ediniz ki; sözün
en güzeli ve en beliği Aziz ve Melik olan ve her şeyi bilen Allah’ın
kelamıdır. Allah Teala’nın Kur’an’da buyurduğu gibi: ‘Kur’an okunduğu
zaman, onu dinleyin ve susun, umulur ki merhamet edilirsiniz.’ Rahman ve
Rahim olan Allah’ın adıyla: ‘Şüphesiz ki Allah katında din İslam’dır.’ ”
|
اَلاَ
اِنَّ
اَحْسَنَ
الْكَلاَمِ
وَاَبْلَغَ
النِّظَام كَلاَمُ
اَللّٰهِ
الْمَلِكِ
الْعَزِيزِ
الْعَلاَّمِ.
كَمَا
قَالَ اَللّٰهُ
تَبَارَكَ
وَتَعَالَى
فِى
الْكَلاَمِ وَاِذَا
قُرِئَ
الْقُرْآنُ
فَاسْتَمِعُوا
لَهُ
وَاَنْصِتُوا
لَعَلَّكُمْ
تُرْحَمُونَ
اِنَّ
الدِّينَ
عِنْدَ اَللّٰهِ
اْلاِسْلاَمِ
|
Birinci hutbe ile ikinci
hutbe arasında imam oturduğunda şu duayı okur:
|
Anlamı:
“Allah bizleri, sizleri,
hayatta olan ve olmayan erkek ve kadın bütün müminleri ve Müslümanları mübarek
kılsın. Şüphesiz ki Allah duaları işiten ve kabul edendir.”
|
بَارَكَ
اَللّٰهُ
لَنَا
وَلَكُمْ
وَلِسَائِرِ
الْمُؤْمِنِينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ
وَالْمُسْلِمَاتِ اَلْاَحْيَاءِ
مِنْهُمْ
وَالْاَمْوَاتِ اِنَّهُ
سَمِيعٌ
قَرِيبٌ
مُجِيبُ
الدَّعَوَاتِ.
|
2. HUTBE
|
Anlamı:
“Kâmil olanların
hamdettiği gibi Allah’a hamd olsun. Peygamberimiz Emin vasıflı Muhammed’e
(s.a.v.), ailesine ve ashabına salat ve selam olsun. Peygamberini yüceltmek
ve ona ikram etmek için Yüce Allah, haber vererek ve emrederek şöyle
buyurmuştur:” “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ve selam
ediyorlar. Ey iman edenler. Siz de ona salat edin ve selam edin.”
|
اَلْحَمْدُ
للّٰهِ
حَمْدَ
الْكَامِلِينَ
وَالصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَى
رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍن
ِاْلأَمِينِ
وَعَلَى
آلِهِ وَأَصْحَابِهِ
أَجْمَعِينَ تَعْظِيمًا
لِنَبِيِّهِ
وَتَكْرِيمًا
لِفَخَامَةِ
شَانِ
شَرَفِ
صَفِيِّهِ فَقَالَ
عَزَّ
وَجَلَّ
مِنْ
قَائِلٍ
مُخْبِرًا وَآمِرًا اِنَّ
اَللّٰهَ
وَمَلَائِكَتَهُ
يُصَلُّونَ
عَلَى
النَّبِيِّ
يَا
اَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
صَلُّوا عَلَيْهِ
وَسَلِّمُوا
تَسْلِيمًا.
|
Bundan sonra alçak sesle “Allahümmesalli
ve Allahümmebarik” dualarını okur.
|
Anlamı:
“Allah’ım Hz. İbrahim’e
ve izinden gidenlere rahmet ettiğin gibi Hz. Muhammed ve izinden gidenlere
da rahmet et. Şüphesiz en çok övülen ve şanı yüce olan sensin. Allah’ım Hz.
İbrahim ve izinden gidenleri mübarek kıldığın gibi Hz. Muhammed ve izinden
gidenleri de mübarek kıl. Şüphesiz en çok övülen ve şanı yüce olan sensin.”
|
اَللّٰهُمَّ
صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ
وَعَلٰى اٰلِ
مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ
عَلٰى اِبْرَاهِيمَ
وَعَلٰى اٰلِ
اِبْرَاهِيمَ
اِنَّكَ حَمِيدٌ
مَجِيدٌ
اَللّٰهُمَّ
بَارِكْ عَلٰى
مُحَمَّدٍ وَعَلٰى
اٰلِ مُحَمَّدٍ
كَمَا بَارَكْتَ
عَلٰى اِبْرَاهيمَ
وَعَلٰى اٰلِ
اِبْرَاهِيمَ
اِنَّكَ حَمِيدٌ
مَجِيدٌ
|
Devamında şu duayı okur
|
Anlamı:
Allah’ım merhametin hürmetine
erkek-kadın Mümin Müslümanlardan vefat etmiş olanları da hayatta olanları
da bağışla. Selam resulleredir. Hamd ise yalnızca alemlerin rabbi olan
Allah’a mahsustur.”
|
اَللَّهُمَّ
اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
وَالْمُسْلِمِينَ
وَالْمُسْلِمَاتِ
اَلْأَحْيَاءِ
مِنْهُمْ وَالْأمْوَاتِ.
بِرَحْمَتِكَ
يَا أَرْحَمَ
الرَّاحِمِينَ.
وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ.
وَالْحَمْدُ
للّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمِينَ.
|
Bu duadan sonra sessizce “euzu
besmele” çeker ve sesli olarak Nahl Suresi 90. ayeti mealiyle beraber okur:
|
Anlamı:
“Muhakkak ki Allah
adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder çirkin işleri, fenalık ve
azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl
90)
|
اِنَّ
اللّٰهَ
يَأْمُرُ
بِالْعَدْلِ
وَالْاِحْسَانِ
وَا۪يتَٓائِ۬
ذِي
الْقُرْبٰى
وَيَنْهٰى
عَنِ
الْفَحْشَٓاءِ
وَالْمُنْكَرِ
وَالْبَغْيِۚ
يَعِظُكُمْ
لَعَلَّكُمْ
تَذَكَّرُونَ
﴿٩٠﴾
|
Bayram hutbelerinde bu
ayetin yerine İsrâ Suresi’nin son ayetini okur:
|
Anlamı:
“Çocuk edinmeyen,
hakimiyette ortağı bulunmayan, acze düşüp de yardımcıya ihtiyacı bulunmayan
Allah’a hamd ederim, de. Ve tekbir getirerek onun şanını yücelt.” (isra
111)
|
وَقُلِ
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ
الَّذ۪ي
لَمْ يَتَّخِذْ
وَلَداً
وَلَمْ
يَكُنْ لَهُ
شَر۪يكٌ فِي
الْمُلْكِ
وَلَمْ
يَكُنْ لَهُ
وَلِيٌّ
مِنَ
الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ
تَكْب۪يراً
﴿١١١﴾
|
|
|
|
|
VAAZA BAŞLAMA DUASI
|
|
‘‘Âlemlerin
Rabbi Allah’a hamd olsun.’’
|
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمِينَ.
|
|
‘‘Salat ve
selam Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ailesinin ve bütün ashabının
üzerine olsun.’’
|
وَالصَّلَاةُ
وَالسَّلَامُّ
عَلَى رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍ
وَعَلَى آلِهِ
وَأَصْحَابِهِ
أَجْمَعِينَ.
|
|
‘‘Peygamberimiz
Hz. Muhammed’e salat getirin.’’
|
صَلُّوا
عَلَى
رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍ.
|
|
‘‘Ya Rabbi!
Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Senin bize öğrettiğinin dışında
bizim ilmimiz yoktur. Şüphesiz sen, her şeyi en iyi bilen, her işi hikmetli
olansın.’’
|
سُبْحَانَكَ
لَا عِلْمَ
لَنَا
إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا
إِنَّكَ
أَنْتَ
الْعَلِيمُ
الْحَكِيمُ.
|
|
‘‘Ya Rabbi!
Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Senin bize gerçeği anlattığının
dışında bizim anlama imkânımız yoktur. Şüphesiz sen çok cömertsin ve çok
ikram sahibisin.’’
|
سُبْحَانَكَ
لَا فَهْمَ لَنَا
إِلَّا مَا
فَهَّمْتَنَا
إِنَّكَ
أَنْتَ الْجَوَّادُ
الْكَرِيمُ.
|
|
‘‘Ey Rabbim! Göğsümü ferah eyle, işimi
kolaylaştır. Dilimin bağını çöz de sözümü anlasınlar.’’
|
رَبِّ اشْرَحْ
لِي صَدْرِي
وَ
يَسِّرْلِي
أَمْرِي
وَاحْلُلْ عُقْدَةً
مِنْ
لِسَانِي
يَفْقَهُوا
قَوْلِي.
|
|
‘‘Ben işimi
Allaha bırakıyorum. Şüphesiz Allah kullarını görür.”
|
وَاُفَوِّضُ
اَمْر۪ى اِلَى
اللّٰهِ اِنَّ
اللّٰهَ بَصي۪رٌ
بِالْعِبَادِ.
|
|
قَالَ اللّٰهُ
تَعَالَى
فِي
كِتَابِهِ
الْكَرِيمِ
أَعُـــــوذُ
بِاللّٰهِ مِنَ
الشَّيْطَانِ
الرَّجِيمِ بِسْـــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمَنِ
الرَّحِيمِ :
Konuyla ilgili bir
ayeti kerime …………
صَدَقَ اللّٰهُ
الْعَظِيمُ
وَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى اللّٰهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ :
Konuyla ilgili bir
hadisi şerif …………
صَدَقَ
رَسُولُ اللّٰهِ
فِيمَا
قَالَ أَوْ
كَمَا قَال
|
|
VAAZI BİTİRME DUASI:
Vaaz bitirilirken anlatılan konu ile ilgili Türkçe ve Arapça dua
cümlelerine yer vermek uygundur.
Her vaazın sonunda konuyla ilgili Türkçe dua cümlesinin ardından
Arapça olarak:
|
|
“Allah’ım
senden verdiğin nimetin eksilmemesini, afiyetinin devamını ve son
nefesimizi en güzel şekilde vermeyi isteriz”
|
اَللّٰهُمَّ
اِنَّا نَسْاَلُكَ
تَمَامَ النِّعْمَةِ
وَ دَوَامَ الْعَافِيَةِ
وَحُسْنَ الْخَاتِمَةِ.
*** اَلْفَاتِحَةُ ***
|
|
EZAN
|
(Allah en büyüktür)
|
اَللّٰهُ
اَكبَرُ- اَللّٰهُ
اَكْبَرُ
|
اَللّٰهُ
اَكْبَرُ- اَللّٰهُ
اَكْبَرُ
|
اَشْهَدُ اَنْ
لَا اِلٰهَ اِلَّا
اللّٰهُ - اَشْهَدُ
اَنْ لَا اِلٰهَ
اِلّاَ اللّٰهُ
|
(Allah’tan başka tanrı olmadığına şehadet ederim)
|
اَشْهَدُ اَنَّ
مُحَمّدًا رَسُولُ
اللّٰهِ
اَشْهَدُ اَنَّ
مُحَمّدًا رَسُولُ
اللّٰهِ
|
(Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ederim)
|
(Haydi namaza)
|
حَىَّ عَلَى
الصَّلَاةِ
حَىَّ عَلَى
الصَّلَاةِ
|
(Haydi kurtuluşa)
|
حَىَّ عَلَى
الْفَلَاحِ
حَىَّ عَلَى
الْفَلَاح
|
(Namaz uykudan hayırlıdır)
Sadece Sabah ezanında söylenir.
|
اَلصَّلَاةُ
خَيْرٌ مِنَ
النَّوْمِ
اَلصَّلَاةُ
خَيْرٌ مِنَ
النَّوْم
|
(Allah en büyüktür)
|
اللّٰهُ اَكْبَرُ-
اللّٰهُ اَكْبَرُ
|
(Allah’tan başka ilah yoktur).
|
لَا اِلٰهَ
اِلاَّ اللّٰهُ
|
|
|
|
|
|
|
Ey bu mükemmel davetin
ve daimî çağrının (veya kılınacak namazın) rabbi olan Allah’ım!
Muhammed’e sana
yaklaştırıcı her türlü
vesileyi ihsan et, onu faziletlerle donat.
Onu -Kur’an-ı
Kerim’inde- vaad ettiğin Makam-ı Mahmuda yücelt.
Şüphesiz ki sen
vadinden dönmezsin.
|
اَللّٰهُمَّ رَبَّ
هٰذِهِ الدَّعْوَةِ
التَّامَّةِ
وَالصَّلَاةِ
الْقَائِمَةِ
اٰتِ
مُحَمَّداًنِ الْوَسيلَةَ
وَالْفَضِيلَةَ
وَالدَّرَجَةَ
الرَّافِعَةَ
وَابْعَثْهُ
مَقَامًا مَحْمُودًانِالَّذِى
وَعَدْتَهُ
اِنَّكَ لَاتُخْلِفُ
الْمِيعَادِ.
|
|
(Allah en büyüktür)
|
اَللّٰهُ
اَكبَرُ- اَللّٰهُ
اَكْبَرُ
|
اَللّٰهُ
اَكْبَرُ- اَللّٰهُ
اَكْبَرُ
|
اَشْهَدُ اَنْ
لَا اِلٰهَ اِلَّا
اللّٰهُ - اَشْهَدُ
اَنْ لَا اِلٰهَ
اِلّاَ اللّٰهُ
|
(Allah’tan başka tanrı olmadığına şehadet ederim)
|
اَشْهَدُ اَنَّ
مُحَمّدًا رَسُولُ
اللّٰهِ
اَشْهَدُ اَنَّ
مُحَمّدًا رَسُولُ
اللّٰهِ
|
(Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ederim)
|
(Haydi namaza)
|
حَىَّ عَلَى
الصَّلَاةِ
حَىَّ عَلَى
الصَّلَاةِ
|
(Haydi kurtuluşa)
|
حَىَّ عَلَى
الْفَلَاحِ
حَىَّ عَلَى
الْفَلَاحِ
|
(Namaz başlamıştır)
|
قَدْ
قاَمَتِ
الصَّلاَةُ
قَدْ
قاَمَتِ
الصَّلاَةُ
|
(Allah en büyüktür)
|
اَللّٰهُ اَكْبَرُ-
اَللّٰهُ اَكْبَرُ
|
(Allah’tan başka ilah yoktur).
|
لَا اِلٰهَ
اِلاَّ اللّٰهُ
|
Kamet, farz
namazlardan önce, namazın başladığını cemaate bildirmek amacıyla, ezana göre
daha hızlı ve biraz daha alçak sesle okunur.
Müezzin, farz namazın arkasından şöyle tesbih
duası okur.
|
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ
السَّلَامُ
وَ مِنْكَ
السَّلَامُ.
تَبَارَكْتَ
يَاذَا
الْجَلَالِ
وَلْاِكْرَامِ
|
“Allah’ım sen huzur kaynağısın, barış ve huzur sendendir. Ey
celal ve ikram sahibi sen yücesin.”
|
Namazın sonunda, imamın selam vermesini
bekler ve aşağıdaki ifade ile Peygamberimize salavat getirilmesini ister.
|
عَلي
رَسُو لِنَا
صَلَواَتٌ
|
Peygamberimize salavat
|
سُبْحاَنَ
اَللّٰهِ
وَالْحَمْدُ
َللّٰهِ وَ
لَاإِلَهَ اِلاَّاللّٰهُ
وَاللّٰهُ
اَكْبَرْ وَلَا
حَوْلَ
وَلَا قُوَّةَ
اِلاَّ
بِاللّٰهِ
الْعَلِـيِّ
الْعَظِيمِ
|
“Allah bütün noksan sıfatlardan uzaktır.
Allah’a hamdolsun. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Yüce ve
ulu Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.”
Sonra cemaatle birlikte Ayete’l-Kürsi’yi sessizce okur.
|
İmam Ayete’l-Kürsi’yi bitirdikten sonra
müezzin sesli bir şekilde سُبْحَانَ
الله veya aşağıdaki ifadeyi söyleyerek tesbih kelimesini hatırlatır.
|
وَ
هُوَ
الْعَلىُّ
الْعَظِيمُ
ذُوالْجَلَالِ
سُبْحاَنَ اللّٰهِ
|
Cemaat, otuz üç defa içinden
“سُبْحَانَ
اللّٰهُ” der.
|
Müezzin
sesli bir şekilde الْحَمْدُ
للّٰهِ veya aşağıdaki ifadeyi söyleyerek tesbih kelimesini hatırlatır.
|
سُبْحاَنَ
الْكَرِيمِ
دَاءِمَنِ
الْحَمْدُ لِلّٰهِ
|
Cemaat, otuz üç defa içinden “الْحَمْدُ
للّٰهِ” der.
|
Müezzin sesli bir şekilde اَللّٰهُ
اَكْبَرُ veya aşağıdaki ifadeyi söyleyerek tesbih kelimesini
hatırlatır.
|
رَبِّ
الْعاَلَمِينَ
تَعاَلَى
شَانُهُ اَللّٰهُ
اَكْبَر
|
Cemaat, otuz üç defa içinden “اَللّٰهُ
اَكْبَرُ” der.
|
Tesbihattan sonra;
|
لَا
اِلٰهَ اِلَّ
اللّٰهُ وَحْدَهُ
لَ شَرِيكَ لَهُ.
لَهُ
الْمُلْكُ وَلَهُ
الْحَمْدُ وَهُوَ
عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ
قَد۪يرٌ
سُبْحَانَ
رَبِّىَ الْعَلِىِّ
الْاَعْلَى الْوَهَّابِ.
|
“Allah’tan
başka ilah yoktur, o tektir, onun ortağı yoktur. Mülk ve hamd ona aittir.
Onun her şeye gücü yeter. Yücelere yücesi, karşılık beklemeden bol bol
veren Rabbim her türlü eksiklikten münezzehtir.”
|
Aşır
Genellikle
cemaatle kılınan namazlardan sonra veya çeşitli toplantılarda ibadet
maksadıyla yapılan tilavetlerde okunan on ayet veya orta uzunlukta yaklaşık
on ayetlik bölüme aşır veya aşr-ı şerif adı verilir. Camilerde namazlardan
sonra mihraptan okunan aşır mihrabiye olarak isimlendirilir. Aşır sesli
olarak ve makamla okunur. Aşır okumaya istiâze ve besmele ile başlanır.
Sonunda “sadekallahü’l-azîm” (En büyük olan Allah doğru söyledi) cümlesi
söylenir. Ardından Saffat Suresinin 180-181 ve 182. Ayetleri okunur:
|
سُبْحَانَ
رَبِّكَ رَبِّ
الْعِزَّةِ عَمَّا
يَصِفُونَۚ
﴿١٨٠﴾
وَسَلَامٌ
عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
﴿١٨١﴾
وَالْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ
﴿١٨٢﴾
|
Senin izzet
sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir,
münezzehtir.
Gönderilen
bütün peygamberlere selam olsun!
Âlemlerin
Rabbi olan Allah'a da hamd olsun!
|
Tekbir
kelimesi sözlükte, Allah’ı yüceltmek ve O'nun büyüklüğünü ifade etmek
demektir. Tekbir; bayram namazından evvel ve hutbe sözleri arasında,
mevlitlerde, cenaze namazlarında, sakal-ı şerif ziyaretlerinde vb. okunan bir
tesbihattır. Ayrıca kurban kesilirken, hac ve umre ibadetlerinde de tekbir
okunmaktadır.
اَللّٰهُ اَكْبَرُ
اَللّٰهُ اَكْبَرُ
لَا اِلَهَ
اِلّا اللّٰهُ
وَ اللّٰهُ اَكْبَرُ
اَللّٰهُ
اَكْبَرُ وَ لِلّٰهِ
الْحَمْدُ
Anlamı:
“Allah en
büyüktür, Allah en büyüktür, Allah’tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, Allah
en büyüktür, hamt Allahiçindir.” Tekbir Buhurizade Mustafa Itri Efendi
tarafından segâh makamında bestelenmiştir.
Salat-ı
ümmiyye camilerde ve diğer meclislerde, dinî törenlerde belirli dini gün ve
gecelerde, sakal-ı şerif ve Peygamberimize ait eşyanın ziyareti esnasında,
cenazelerde, mevlit programlarında okunan salattır. Segâh makamındaki Salat-ı
ümmiyye, Buhurizade Mustafa Itri tarafından bestelenmiştir. Sözleri şöyledir:
اَللّٰهُمَّ
صَلِّ عَلَى
سَيِّدِنَا
مُحَمَّدٍ
النَّبـِيِّ
الْأُمِّـيِّ
وَ عَلٰى اٰلِهِ
وَصَحْبِهِ
وَسَلِّمِ
Anlamı:
‘‘Allah’ım! Efendimiz, ümmi peygamber
Muhammed’e rahmet eyle. Onun ehl-i beytine ve ashabına da güven ve huzur
ver.”
Salânın sözleri:
|
اَلصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَيْكَ ياَ
رَسوُلَ اللّٰهِ
|
Salat ve
selam senin üzerine olsun
Ey Allah’ın
elçisi
|
اَلصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَيْكَ ياَ
حَبِيبَ اللّٰهِ
|
Salat ve selam senin üzerine olsun
Ey Allah’ın sevgilisi
|
اَلصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَيْكَ ياَ
خَيْرَ خَلْقِ
اللّٰهِ
|
Salat ve selam senin üzerine olsun
Ey yaratılmışların en hayırlısı
|
اَلصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَيْكَ ياَ
رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
|
Salat ve selam senin üzerine olsun
Ey alemlere rahmet
|
اَلصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَيْكَ ياَ
خَاتَمَ النَّبِيِّينَ
|
Salat ve selam senin üzerine olsun
Ey peygamberlerin sonuncusu
|
اَلصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلَيْكَ
ياَ سَيِّدَ
الْأَوَّلِينَ
وَالْآخِرِينَ
|
Salat ve selam senin
üzerine olsun
Ey öncekilerin ve
sonrakilerin efendisi
|
وَسَلاَمٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ
|
Bütün
peygamberlere selam olsun
|
وَالْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
|
Hamd
alemlerin rabbi olan Allah’adır
|
Arapça
“dua” manasına gelen salâ (salât), dinî musikide Hz. Muhammed’e Allah’tan
rahmet ve selam temenni eden, belli bestesiyle okunan çeşitli güftelerin
genel adıdır. Cami musikisi formları arasında yer alan ve sözleri Arapça olan salâlar
okundukları yer ve zamana göre sabah salâsı, cenaze salâsı, cuma ve bayram
salâsı, salât-ı ümmiyye gibi adlarla anılır.
|
“Rabbimiz!
Günahlarımızı ve işlerimizdeki Taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sabit
kıl, kâfirlere karşı da bize yardım et!”
Âl-i İmrân Suresi 147. ayet
|
رَبَّنَا
اغْفِرْ لَنَا
ذُنُوبَنَا وَ
اِسْرَافَنَا
ف۪ى اَمْرِنَا
وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا
وَانْصُرْنَا
عَلَى الْقَوْمِ
الْكَافِري۪نَ
|
“Ey Rabbim! Beni ve
soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle!
Ey Rabbimiz! Duamı
kabul buyur! Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı
ve mü’minleri bağışla!
İbrahîm Sûresi 40-41.ayetler
|
رَبِّ
اجْعَلْنـ۪ى
مُقي۪مَ الصَّلَاةِ
وَمِنْ ذُرِّيَّتـ۪ى
رَبَّنَا
َتَقَبَّلْ دُعَاءِ.
رَبَّنَا
اغْفِرْ ل۪ى وَلِـوَالِدَىَّ
وَلِلْمُؤْمِني۪نَ
يَوْمَ
يَقُومُ
الْحِسَابُ
|
“Ey Rabbim! Bana ve
anama-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işler
yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle beni iyi kulların arasına dâhil
et.”
Neml Sûresi 19.ayeti
|
رَبِّ
اَوْزِعْن۪ى
اَنْ اَشْكُرَ
نِعْمَتَكَ الَّت۪ى
اَنْعَمْتَ عَلَىَّ
وَعَلٰى
وَالِدَىَّ وَاَنْ
اَعْمَلَ صَالِحًا
تَرْضَاهُ
وَاَدْخِلْن۪ى
بِرَحْمَتِكَ
ف۪ى عِبَادِكَ
الصَّالِحي۪نَ
|
|
“Allah’ım! Sen benim
Rabbimsin. Senden
başka ibadete lâyık
hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim
sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların
şerrinden sana sığınırım. Bana lütfettiğin nimetleri yüce huzurunda
minnetle anar, günahımı itiraf ederim. Beni affet, şüphe yok ki günahları
senden başka affedecek kimse yoktur.”
Buhârî, Deavat, 2 ve 15
|
اَللّٰهُمَّ
اَنْتَ رَبّ۪ى
لَا اِلٰهَ اِلاَّ
اَنْتَ خَلَقْتَن۪ى
وَاَنَا
عَبْدُكَ
وَاَنَا
عَلٰى
عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ
مَااسْتَطَعْتُ.
اَعُوذُ
بِكَ مِنْ شَرِّ
مَاصَنَعْتُ
اَبُوءُ لَكَ
بِنِعْمَتِكَ
عَلٰى
وَ اَبُوءُ
بِذَنْب۪ى فَاغْفِرْ
ل۪ى
فَاِنَّهُ لَا
يَغْفِرُ الذُّنُوبِ
اِلاَّ اَنْتَ
|
“Allahım! Gam ve
kederden sana sığınırım, çaresizlik ve tembellikten sana sığınırım, korkaklık
ve cimrilikten sana sığınırım, ağır borç altında kalmaktan ve güç sahibi
olan kişilerin zulmüne uğramaktan sana sığınırım.”
Müslim, Zikir, 73
|
اَللّٰهُمَّ
اِنّ۪ى اَعُوذُ
بِكَ مِنَ الْعَجْزِ
وَالْكَسَلِ
وَالْجُبْنِ
وَالْبُخْلِ
وَالْهَرَمِ
مِنَ الْهَمِّ
وَالْحَزَنِ
وَضَلْعِ
الدَّيْنِ وَغَلَبَةِ
الرِّجَالِ
|
“Allahım! Seni anıp
zikretmek, nimetine
şükretmek, sana lâyık
ibadet etmek için bana yardım eyle!”
Ebû Dâvud, Vitir, 26
|
اَللّٰهُمَّ
اَعِنّ۪ى عَلٰى
ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ
وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ
|
|
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ الَّذ۪ى
اَطْعَمَنَا
وَسَقَانَا وَجَعَلَنَا
مِنَ الْمُسْلِمي۪نَ.
وَرَحْمَةُ اللَّهِ
وَ بَرَكَاتُهُ
عَلَيْنَا
وَعَلٰى جَمي۪عِ
الْمُؤْمِني۪نَ.
اَللّٰهُمَّ
اغْفِرْ وَارْحَمْ
صَاحِبَ هٰذَا
الطَّعَامِ واْلاٰكِلي۪نَ.
اِنَّا
نَسْئَلُكَ تَمَامًا
اَلنِّعْمَةَ
وَدَوَامَ الْعَافِيَةَ
وَالْحُسْنَ
الْخَاتِمَةَ.
اَللّٰهُمَّ
زِدْ وَلَاتَنْقُصْ
وَبِحُرْمَةِ
الْفَاتِحَةِ.
|
“Bizi yediren,
bizi içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah’a hamdolsun. Allah’ın
rahmeti, bereketi bizim ve tüm Müslümanların üzerine olsun. Allah’ım! Bu
yemek sahibini ve yiyenleri bağışla, rahmet eyle. Şüphesiz biz senden
nimetin tamamını, sıhhatin devamını ve güzel ölümü isteriz. Allah’ım!
Fatiha hürmetine nimetini artır, azaltma
|
Yemek Duası -2
|
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ الَّذِي
اَطْعَمَنَا
وَسَقَانَا
وجَعلَنَا
مِنَ اَلْمُسْلِمِين.
اَللّٰهُمَّ
اغْفِرْ
وَارْحَمْ
وَاحْفَظْ
صَاحِبَ الطَّعَامِ
وَالْآكِلِينَ
وَلِمَنْ
سَعَى فِيهِ
وَلِجَمِيعِ
الْمُؤْمِنِينْ
وَالْمُؤْمِنَاتِ.
اَللّٰهُمَّ
نَوِّرْ
قُلُوبَنَا
بِاَنْوَارِ
مَحَبَّتِكَ
وذِكْرِكَ
يَاذَا
الْجَلَالِ
والْاِكْرَامِ
اَللّٰهُمَّ
اَحْيِنَا
حَيَاةً
طَيِّبَةً
بِالصِّحَّةِ
وَالسَّلَامَةِ
وَالْعَافِيَةِ
فِى الدِّينِ
وَالدُّنْيَا
والْآخِرَةِ
اِنَّكَ
عَلَى كُلِّ
شَىْءٍ
قَدِيرٌ
اَللّٰهُمَّ
اِنَّا
نَسْأَلُكَ
تَمَامَ
النِّعْمَةِ
وَدَوَامَ
الْعَافِيَةِ
وَالْحُسْنَ
الْخَاتِمَةَ
اَللّٰهُمَّ
زِدْ وَلا
تَنْقُصْ
بِحُرْمَةِ
النَّبِىِّ(ص)
وَبِحُرْمَةِ
الْفَاتِحَةِ
|
|
اَللّٰهُمَّ
لَكَ صُمْتُ وَبِكَ
اٰمَنْتُ
وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ
وَعَلٰى رِزْقِكَ
اَفْطَرْتُ
|
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana
güvendim, senin verdiğin rızıkla iftar ettim!”
|
Müslüman,
her akşam yatmadan önce kendisini sorgular. O gün günah işleyip
işlemediğini düşünür. Tevbe ve istiğfar ederek işlediği günahlarının
affedilmesini ister. Tevbe istiğfar tek başına yapılabileceği gibi cemaat
hâlinde de yapılabilir. Örneğin, Cuma akşamları (perşembeyi cumaya bağlayan
gece) yatsı namazının ardından Bakara Suresinin son iki ayeti okunduktan
sonar aşağıdaki şekilde tevbe ve istiğfar duası yapılabilir.
|
Azim,
Kerim ve Rahim olan Allah’tan af dilerim.
O,
Kendisinden başka ilah olmayan, Hay ve Kayyum olandır.
Ben
O’na tövbe ederim, Allah bana yeter.
O, ne
güzel vekil, ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.
Rabbimiz
sen bağışlayansın ve dönüş sanadır.
|
اَسْتَغْفِرُ
اللّٰهَ الْعَظي۪مَ
الْكَري۪مَ الرَّحي۪مَ
الَّذ۪ى
لاَ اِلٰهَ اِلاَّ
هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
وَاَتُوبُ
اِلَيْهِ حَسْبِىَ
اللّٰهُ
وَنِعْمَ
الْوَكي۪لِ وَنِعْمَ
الْمَوْلٰى وَنِعْمَ
النَّصي۪رِ.
غُفْرَانَكَ
رَبَّنَا وَاِلَيْكَ
الْمَصي۪رِ.
|
Allah’ım! Günahlarımı, bilgisizlik yüzünden
yaptıklarımı, haddimi aşarak işlediğim kusurları, benden daha iyi bildiğin
bütün suçlarımı bağışla! Allah’ım! Ciddi ve şaka yollu yaptıklarımı,
yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların
bende bulunduğunu itiraf ederim. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan
sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde
işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de
sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter. Allah’ım!
Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik
ver. Bizi cehennem azabından koru!
|
Kurbanlık hayvan kesim yerine incitilmeden
götürülür, kesileceği zaman kıbleye karşı ve sol tarafı üzerine yatırılır. Hayvan
yere yatırılırken şu ayetler okunur
|
اِنّ۪ي
وَجَّهْتُ وَجْهِيَ
لِلَّذ۪ي فَطَرَ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ
حَن۪يفاً وَمَٓا
اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
﴿٧٩﴾
|
“Yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah’a, onun
birliğine inanarak hanif olarak yüzümü çevirdim.
Ben müşriklerden değilim.” (En’am Suresi 79. ayet)
|
قُلْ
اِنَّ
صَلَات۪ي
وَنُسُك۪ي
وَمَحْيَايَ
وَمَمَات۪ي
لِلّٰهِ
رَبِّ
الْعَالَم۪ينَۙ
﴿١٦٢﴾
لَا
شَر۪يكَ
لَهُۚ
وَبِذٰلِكَ
اُمِرْتُ
وَاَنَا۬
اَوَّلُ
الْمُسْلِم۪ينَ
﴿١٦٣﴾
|
“Benim namazım,
ibadetim (kurbanım), hayatım ve ölümüm hep âlemlerin rabbi olan Allah içindir.
Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Allah’a teslim olanların
ilkiyim.” (En’am Suresi 162-163.
Ayetler)
|
Ardından
şöyle dua edilebilir:
|
“Ey Allahım, dostun İbrâhim’den ve habibin
Muhammed’den kabul buyurduğun gibi benden de kabul buyur.”
Daha sonra tekbir getirilir ve hayvanı
keserken,
|
“ En büyük olan Allah’ın adıyla” denir.
|
بِسْــــمِ
اللّٰهِ اَللّٰهُ
أَكْـبَـرُ
|
|
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ
مِنَ الشَّيْطَانِ
الرَّجي۪مِ بِسْـــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّحي۪مِ
اَلْحَمْدُ
للّٰهِ
رَبِّ الْعَالَمي۪نَ
وَالصَّلَاةُ
وَالسَّلَامُ
عَلٰى رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍ وَ
عَلٰى اٰلِه۪
وَصَحْبِه۪ اَجْمَعي۪نَ
اَللّٰهُمَّ
رَبَّنَا يَا
رَبَّنَا تَقَبَّلْ
مِنَّا اِنَّكَ
اَنْتَ السَّمي۪عُ
الْعَلي۪مُ
وَتُبْ عَلَيْناَ
ياَ مَوْلٰينَا
اِنَّكَ اَنْتَ
التَّوَّابُ
الرَّحي۪مُ
وَاهْدِن۪ى
واَهْدِناَ وَوَفِّقْنَا
اِلىَ الْحَقِّ
وَ اِلٰى طَري۪قٍ
مُسْتَقي۪مٍ
بِبَرَكَةِ خَتْمِ
الْقُرْاٰنِ
الْعَظي۪مِ
وَبِحُرْمَةِ
حَبي۪بِكَ وَ
رَسُولِكَ الْكَري۪مِ
وَاعْفُ عَنَّا
يَاكَري۪مُ وَاعْفُ
عَنَّا يَا رَحي۪مُ
وَاغْفِرْلَناَ
ذُنُوبَناَ بِفَضْلِكَ
وَكَرَمِكَ ياَ
اَكْرَمَ الْاكْرَمي۪نَ
وَياَاَرْحَمَ
الرَّاحِمي۪نَ
اَللّٰهُمَّ
زَيِّنَا بِزي۪نَةِ
خَتْمِ الْقُرْاٰنِ
وَاَكْرِمْنَا
بِكَرَامَةِ
خَتْمِ الْقُرْاٰنِ
وَشَرِّفْنَا
بِشَرَافَةِ
خَتْمِ الْقُرْاٰنِ
وَاَلْبِسْنَا
بِخِلْعَةِ خَتْمِ
الْقُرْاٰنِ
وَاَدْخِلْنَا
الْجَنَّةَ بِشَفاَعَةِ
الْقُرْاٰنِ
وَعَافِنَا
مِنْ كُلِّ بَلاَءِ
الدُّنْياَ وَعَذَابِ
الْآخِرَةِ بِحُرْمَةِ
خَتْمِ
الْقُرْاٰنِ
وَارْحَمْ
جَم۪يعَ اُمَّةِ
مُحمَّدٍ بِحُرْمَةِ
خَتْمِ الْقُرْاٰنِ
اَللّٰهُمَّ
اجْعَلِ الْقُرْاٰنَ
لَنَا فِى الدُّنْيَا
قَر۪ينًا
وَفىِ الْقَبْرِ
مُونِسًا
وَفىِ الْقِيَامَةِ
شَفي۪عاً
وَعَلٰى الصِّرَاطِ
نُوراً وَ اِلَى
الْجَنَّةِ رَفي۪قاً
وَمِنَ النَّارِ
سِتْراً وَحِجَابًا
وَ اِلَى الْخَيْرَاتِ
كُلِّهَا دَلي۪لاً
وَ اِمَاماً
بِفَضْلِكَ
وَجُودِكَ وَكَرَمِكَ
ياَ اَرْحَمَ
الرَّاحِم۪ينَ
سُبْحَانَ
رَبِّكَ رَبِّ
الْعِزَّةِ عَمَّا
يَصِفُونَ،
وَسَلَامٌ عَلىَ
الْمُرْسَلي۪نَ
وَالْحَمْدُ
لِلّٰهِ
رَبِّ الْعَالَمي۪نَ
|
|
“Ey Rabbimiz! Bizden
ibadetlerimizi kabul buyur! Şüphesiz ki sen her şeyi işiten ve her şeyi
bilensin. Ey Mevlamız! Bizim tevbelerimizi kabul eyle! Şüphesiz ki sen
tevbeleri çok çok kabul eden ve merhametli olansın. Bize hidayet ver! Yüce
Kur’an’ın hürmetine, alemlere rahmet olarak gönderdiğin Peygamber hürmetine
hakka ve sırat-ı müstakime ulaşmayı bizi muvaffak eyle!
Ey Kerim olan Allah!
Bizi bağışla. Ey Rahim olan Allah! Bizi bağışla. Ey ikram edenlerin en
keremlisi olan Allah! Lütfunla ve ihsanınla bizim günahlarımızı bağışla.
Allahım! Bizi Kur’an süsü ile süsle. Kur’an ile bize lütfet! Kur’an ile
bizi şereflendir. Kur’an elbisesini bize giydir. Kur’an hürmetine bizi
cennetine koy. Kur’an hürmetine dünyadaki belalardan ve ahiret azabından
bizi koru. Ey Rahim, Ey Rahman! Ümmet-i Muhammed’in tamamına merhamet et.
Allahım! Kur’an’ı bize dünyada yoldaş eyle. O’nu bize kabirde dost eyle.
Kıyamet günü onu bize şefaatçi kıl, sırat köprüsü üzerinde onu bize nur
eyle. Cennette onu bize yoldaş eyle. Cehennem ateşine karşı onu bize perde
ve engel kıl. İhsanın, cömertliğin ve keremin ile tüm hayırlı yollar için
onu bize önder kıl.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ya Rabbe’l-âlemîn!
Okunan hatm-i şerifi (mevliti) dergahında kabul eyle. Elde edilen sevabı
öncelikle sevgili Peygamberimizin temiz ruhuna hediye eyledik sen ulaştır
ya Rabbi! Diğer peygamberlerin, sahabe-i kiram ile tâbiînin ruhlarına,
İslâm dinine hizmet eden alimlerle şehitlerin ruhlarına hediye eyledik vasıl
eyle ya Rab bi! Dünyada kendilerini anacak kimsesi kalmamış Müslüman
kardeşlerimizin ruhlarına, burada bulunup amin diyenlerin geçmişlerinin
ruhlarına, özellikle burada toplanmamıza vesile olan merhum
………………………….….’nın ruhuna hediye eyledik, sen ulaştır ya Rabbi ! Hatime
katılan tüm kardeşlerimizin gönüllerindeki isteklerine kavuşmalarını nasip
eyle Allahım! Varsa bütün sıkıntılarını sen gider ya Rabbi! Sen
affedicisin, affı seversin, bizleri de affeyle ya Rabbi! Ahirete göç etmiş,
kemikleri çürümüş, bir Fatihaya muhtaç olanların kabirlerini Kur’an’ın nuru
ile aydınlat, makamlarını cennet eyle Allah’ım! Kabirlerini cennet
bahçelerinden bir bahçe eyle; Cehennem çukuruna benzetme ya Rabbi! İnsan
olarak işledikleri kusurları sebebiyle kabir azabı çekenler varsa okunan
Kur’an hürmetine sen onları kurtar Allahım! Kabul olmayacak dua ile sana el
açmaktan, insanlığa ve İslâm’a faydalı olmayan bilgiden, bir Müslümana
yakışmayan acizlikten, tembellikten, cimrilikten sana sığınıyoruz, bizleri
de koru ya Rabbi! Âmin diyen kullarını iki cihanda aziz eyle. Cennetinle
cemalinle bizleri müşerref eyle ve duamızı yüce dergahında kabul eyle ya
Rabbi! Sevgili Peygamberimizin senden istediği hayır ve güzelliklerin
tamamını biz de senden istiyoruz, bizlere de nasip eyle ya Rabbi! Sevgili
Peygamberimizin sana sığındığı bütün şerlerden, fitne, fesat ve nifaktan
biz de sana sığınıyoruz, hepimizi koru Allahım! Ey Rabbimiz! Kalplerimizi
tertemiz eyle! Ayıplarımızı gizle! Hastalarımıza acil şifalar ver!
Borçlarımızı en kısa zamanda ödemeyi nasip eyle!”
“Sevgili
Peygamberimizin ve bütün ölmüşlerimizin ruhu için, Allah rızası için
el-Fâtiha!”
|
|
Nişan ve söz kesme gibi törenlerde dinimizin
evlilik kurumuna verdiği önemi anlatan bir konuşma yapılır. Kısa bir aşır
okunduktan sonra şöyle bir dua yapılır:
|
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ
وَالصَّلَاة
وَالسَّلَامُ
عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى
اٰلِه۪ وَصَحْبِه۪
اَجْمَع۪ينَ
|
“Ya Rabbi!
Bu genç kardeşlerimizin nişanlarını kendileri ve aileleri için hayırlı ve mübarek eyle!
Gençleri ve ailelerini fitne ve fesattan muhafaza eyle! Bu kardeşlerimizin
nişanlarını düğün ile
taçlandır ya Rabbi! Bu hayırlı işlerinde kendilerine kolaylıklar nasip eyle!
Dualarımızı kabul eyle, bizlere sağlık ve afiyet ihsan eyle ya Rabbi!”
Nişan
törenlerinde nikâh duası da okunabilir.
|
Nikâh merasimi için gerekli şartlar
sağlandıktan sonra bu
merasimi icra edecek kişi, Nur Suresi’nin evlenme ile ilgili 32-34. ayetlerini okur
|
Nûr Sûresi (32 - 34)
وَاَنْكِحُوا
الْاَيَامٰى
مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ
مِنْ عِبَادِكُمْ
وَاِمَٓائِكُمْۜ
اِنْ يَكُونُوا
فُقَـرَٓاءَ
يُغْنِهِمُ اللّٰهُ
مِنْ فَضْلِه۪ۜ
وَاللّٰهُ وَاسِعٌ
عَل۪يمٌ
﴿٣٢﴾ وَلْيَسْتَعْفِفِ
الَّذ۪ينَ لَا
يَجِدُونَ نِكَاحاً
حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ
اللّٰهُ مِنْ
فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ
يَبْتَغُونَ
الْكِتَابَ مِمَّا
مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ
فَكَاتِبُوهُمْ
اِنْ عَلِمْتُمْ
ف۪يهِمْ خَيْراًۗ
وَاٰتُوهُمْ
مِنْ مَالِ اللّٰهِ
الَّـذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ
وَلَا تُكْرِهُوا
فَتَيَاتِكُمْ
عَلَى الْبِغَٓاءِ
اِنْ اَرَدْنَ
تَحَصُّناً لِتَبْتَغُوا
عَرَضَ الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۜ
وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ
فَاِنَّ اللّٰهَ
مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ
غَفُورٌ رَح۪يمٌ
﴿٣٣﴾ وَلَقَدْ
اَنْزَلْـنَٓا
اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ
مُبَيِّنَاتٍ
وَمَثَلاً مِنَ
الَّذ۪ينَ خَلَوْا
مِنْ قَبْلِكُمْ
وَمَوْعِظَةً
لِلْمُتَّق۪ينَ۟
﴿٣٤﴾
Meal
Sizden bekar
olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları
evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla
zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (32) Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah
kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip
olduğunuz kölelerden "mükâtebe" yapmak isteyenlere gelince, eğer
onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah'ın size verdiği
maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için
iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna
zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah
(onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. (33) Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler,
sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah'a karşı gelmekten
sakınanlar için bir öğüt indirdik. (34)
|
Hz.
Peygamberin “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimle amel etmezse o benden
değildir.” hadisini zikrederek,
nikâhın şartlarından, aile kurmanın ve evliliğin öneminden bahseder. Eşlerin birbirlerine karşı
hak ve sorumlulukları
hatırlatılır. Ayrıca nikâh kıyacak kişinin nikâh törenine başlamadan önce resmi
nikâhın kıyılmış olmasını bir şart olarak aramalıdır.
|
اَلنِّكَاحُ
مِنْ سُنَّتِـي
فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ
بسُنَّتِـي فَلَيْسَ
مِنِّي
“Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimle amel etmezse o benden
değildir.”
İbn, Mace, Nikâh, 122 Buhârî, Nikâh, 68
|
Nikâh şöyle kıyılır:
|
Nikâhı
kıyacak kimse gelinin, damadın ve babalarının isimleriyle şahitlerin ad ve
soyadlarını not alır. Aralarında anlaştıkları mehir miktarını ve muaccel
(peşin) mi müeccel mi olduğunu öğrenir. Önce geline, “.................
kızı…………...Hanım! Allah’ın emri, Peygamber Efendimizin sünneti üzere,
............... oğlu ..............Bey’i anlaştığınız .......... mehr-i
müeccel veya mehr-i muaccel ile hiç bir baskı altında olmadan özgür
iradenizle eş olarak kabul ettiniz mi?” diye sorar. Gelinin “Evet kabul ettim”
demesi istenir. Daha sonra damada “………..oğlu………..Bey! Allah’ın emri,
Peygamber Efendimizin sünneti üzere........... kızı .............hanımı
anlaştığınız ............. mehr-i müeccel veya mehr-i müaccel ile eşliğe
kabul ettiniz mi?” diye sorar. Damadın “Evet Kabul ettim” demesi istenir.
Daha sonra şahitlere döner ve “Siz de bu nikâh akdine şahit misiniz?” diye
sorar ve nikâh duası ederek nikâh akdini tamamlar.
|
|
“Allah’a hamd olsun.
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’e, ailesine ve ashabına salat ve selam olsun.
Allah’ım! Bu
evlilik akdini mübarek eyle. Bu çift arasında güzel geçim, sevgi ve
evliliklerinde sebat
nasip eyle, aralarında nefret, geçimsizlik ve ayrılığa fırsat verme.
Allah’ım! Bu
çifte Hz. Adem ile Hz. Havva; Hz. Muhammed (a.s.) ile Hz. Hatice ve Hz. Ali
ile Hz. Fatıma
arasındaki ülfet gibi, geçim ve kaynaşmayı lütfeyle. Bize ve onlara hayırlı
çocuklar, uzun ömür
ve geniş rızıklar lütfeyle.
Ey Rabbimiz!
Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı
gelmekten sakınanlara
önder eyle”
Rabbimiz!
Bize dünyada da iyilik, güzellik ve nimet ver, ahirette de iyilik, güzellik
ve nimet ver ve bizi
cehennem azabından koru.”
(Allah’ım! Huzurunda nikâhlarını kıydığımız şu
iki genci hayatları boyunca mutlu eyle; ömürlerine bereket, vücutlarına sağlık, ihsan
eyle. Ahlaklarını güzelleştir, kendilerini İslâm’ın yolundan ayırma; şeytanın ve kötü insanların
arkadaşlığından muhafaza eyle. Günahlarını bağışla ey bağışlaması bol
Rabbimiz! Allah’ım!
dualarımızı kabul buyur. Rabbimiz! Bizi cehennem azabından koru.)
|
اَعُوذُ
بِاللّٰهِ مِنَ
الشَّيْطَانِ
الرَّجي۪مِ بِسْمِ
اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ
الرَّحي۪مِ
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمي۪نَ.
وَالصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلٰى رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍ وَعَلٰى
اٰلِهِ وَاَصْحَابِه۪
اَجْمَعي۪نَ.
اللّٰـهُمَّ
اجْعَلْ هٰذَا
الْعَقْدَ مَيْمُونًا
مُبَارَكًا.
وَجْعَلْ
بَيْنَهُمَا
اُلْفَةً وَمَحَبَّةً
وَ قَرَارًا.
وَلاَ
تَجْعَلْ بَيْنَهُمَا
نَفْرَةً وَفِتْنَةً
وَفِرَارًا.
اَللّٰـهُمَّ
اَلِّفْ
بَيْنَهُمَا
كَمَا اَلَّفْتَ
بَيْنَ اٰدَمَ
وَ حَوَّاءَ.
وَكَمَا
اَلَّفْتَ بَيْنَ
مُحَمَّدٍ وَخَد۪يجَةَ
الْكُبْرٰى.
وَكَمَا
اَلَّفْتَ بَيْنَ
عَلِىٍّ وَفاَطِمَةَ
الزَّهْرَاءَ.
اَللّٰـهُمَّ
اَعْطِ لَهُمَا
اَوْلَداً صاَلِحاً
وَرِزْقًا وَاسِعًا
وَعُمْرًا طَو۪يلاً.
اَللّٰـهُمَّ
رَبَّنَا
هَبْ لَنَا مِنْ
اَزْوَاجِناَ
وَذُرِّيَّاتِنَا
قُرَّةَ
اَعْيُنٍ وَجْعَلْناَ
لِلْمُتَّقي۪نَ
اِمَامًا.
رَبَّنَّا
اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا
حَسَنَةً وَفِى
الْآخِرَةِ حَسَنَةً
وَقِنَا
عَذَابَ النَّارِ.
سُبْحَانَ
رَبِّكَ رَبِّ
الْعِزَّةِ عَمَّا
يَصِفُونَ وَسَلَمٌ
عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ.
وَالْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمي۪نَ.
|
|
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمي۪نَ.
وَالصَّلاَةُ
وَالسَّلاَمُ
عَلٰى رَسُولِنَا
مُحَمَّدٍ وَعَلٰى
اٰلِهِ وَاَصْحَابِه۪
اَجْمَعي۪نَ.
اَعُوذُ
بِاللّٰهِ مِنَ
الشَّيْطَانِ
الرَّجي۪مِ بِسْمِ
اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ
الرَّحي۪مِ
اِنَّ
اَوَّلَ بَيْتٍ
وُضِعَ لِلنَّاسِ
لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ
مُبَارَكاً وَهُدًى
لِلْعَالَم۪ينَۚ
﴿٩٦﴾ ف۪يهِ اٰيَاتٌ
بَيِّنَاتٌ مَقَامُ
اِبْرٰه۪يمَۚ
وَمَنْ دَخَلَهُ
كَانَ اٰمِناًۜ
وَلِلّٰهِ عَلَى
النَّاسِ حِجُّ
الْبَيْتِ مَنِ
اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ
سَب۪يلاًۜ وَمَنْ
كَفَرَ فَاِنَّ
اللّٰهَ غَنِيٌّ
عَنِ الْعَالَم۪ينَ
﴿٩٧﴾
|
Alemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd olsun. Salât ve selam Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.),
O’nun ümmetinin ve sahabelerinin hepsine olsun. Zarar verici sıfatındaki
kovulmuş şeylerden Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
başlarım. Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de,
âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim
girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi,
Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı
tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç
değildir, her şey ona muhtaçtır.) (Al-i İmran, suresi 96-97.ayetler)
Ya Rabbi! Senin
emirlerine ve davetine uyarak hac yolculuğuna çıkan, Kâbe’yi ziyarete
hazırlanan, Kutlu Elçinin mescidini ve mübarek kabrini ziyarete niyetlenen
kardeşlerimize kolaylıklar ihsan eyle! Hacca giden kardeşlerimize senin
rızana uygun vakit geçirmelerini, senin razı olacağın ameller işlemelerini
nasip eyle! Safa ile Merve arasında sa’y yapıp, zemzem suyundan kana kana
içmeyi nasip eyle ya Rabbi! Duaların kabul olduğu, günahların bağışlandığı
yaşlı gözlerle açılan ellerin boş dönmediği Arafat’ta vakfeye durmayı bu
kullarına da nasip eyle Ya Rabbi! Efendimizin Ravza-i Mutahhara’sını
ziyaret etmeyi nasip eyle! Günahlarından arınmış olarak tertemiz bir
şekilde evlerine sağlık ve afiyetle dönmeyi nasip eyle ya Rabbi! Şu anda el
açıp dualarımıza amin diyen kardeşlerimize de en kısa zamanda o mübarek yerleri
ziyaret etmeyi lutfeyle ya Rabbi! Allah’ım! Senden bu dünyada ve ahirette
iyilik istiyoruz, günahlarımızı bağışla. Sevgili Peygamberimizin şefaatine
nail eyle bizleri! Âmin.
واَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمي۪نَ.
اَلْفَاتِحَةُ
مَعَ الصَّلَوَاتِ.
|
كُلُّ
نَفْسٍ ذاَئِقَةُ
الْمَوْتِ
“Her nefis ölümü tadacaktır." Ankebut, 57
|
Son nefesine
yaklaşmış ve ölmek üzere olan Müslümana “muhtazar”
denir.
Ölümü yaklaşmış olan kişiye sesli bir şekilde
kelime-i tevhidin hatırlatılmasına telkin denir. Bu telkin tevbeyi de içine
alacak şekilde şöyle yapılabilir:
|
اَسْتَغْفِرُ
اللّٰهَ الْعَظي۪مَ
الَّذ۪ى لاَ اِلٰهَ
إلاَّ هُوَ الْحَىُّ
الْقَيُّومُ وَاَتُوبُ
اِلَيْهِ.
اَشْهَدُ
اَنْ لاَ اِلٰهَ
اِلاَّ اللّٰهُ
وَاَشْهَدُ اَنَّ
مُحَمَّدًا عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ
“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’tan bağışlanma dilerim. O diri ve her şeyin varlığı kendisine
bağlı olandır. Ona tevbe
ederim. Şehâdet ederim ki Allah’dan başka ilah yoktur ve yine şehâdet ederim ki
Muhammed (a.s) O’nun kulu ve resulüdür.”
|
Vefat eden
kişinin üzerinden elbisesi çıkarılır. Üzerine bir örtü yayılır, şişmemesi için karnının
üzerine bıçak ve makas gibi demirden bir cisim konur. Göz kapakları indirilir.
Elleri yanlarına uzatılır,
ayakları birleştirilip baş parmaklarından bir bez parçası ile bağlanır. Çenesi yine bir bez
parçası ile başına bağlanır. Ölünün yanında güzel kokulu bir şey bulundurulur. Bu
işlemler yapılırken
şöyle dua etmelidir:
|
بِسْمِ
اللّٰهِ
وَعَلٰى مِلَّةِ
رَسُولِ اللّٰهِ
اَللّٰـهُمَّ
يَسِّرْ عَلَيْهِ
اَمْرَهُ وسَهِّلْ
عَلَيْهِ مَا
بَعْدَهُ
وَ اَسْعِدْهُ
بِلِقَائِكَ
وَاَجْعَلْ مَا
خَرَجَ اِلَيْهِ
خَيْرًا مِمَّا
خَرَجَ عَنْهُ.
“Allah’ın adıyla ve Resûlullah’ın dini üzere Ey Allah’ım bu
kişinin işini kolaylaştır ve sonrasında güçlük gösterme. Onu, sana
kavuşmakla mutlu eyle. Gittiği yeri, ayrıldığı yerden daha hayırlı eyle.”
|
Ölüm haberini alanların “istircâ” etmeleri "اِنَّالِلّٰهِ
وَ اِنَّا اِلَيْهِ
رَاجِعُونَ" Yani
“…Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz” )
Bakara suresi 156. ayet ( ayetini okumaları
öğütlenmiştir.
|
Yıkama bitinceye kadar, غُفْرَانَكَ
يَارَحْمٰنُcümlesini tekrar etmelidir.
|
|
اَللّٰـهُمَّ
اغْفِرْ
لِحَيِّناَ
وَمَيِّتِناَ
وَشاَهِدِناَ
وَغاَئِبِناَ
وَصَغِيرِناَ
وَكَبِيرِنا
وَذَكَرِناَ
وَأُنْثاَناَ
اَللّٰـهُمَّ
مَنْ
أَحْيَيْتَهُ
مِنّاَ
فَأَحْيِهِ
عَلىَ
الْإِسْلاَمِ.
وَمَنْ
تَوَفَّيْتَهُ
مِنَا
فَتَوَفَّهُ
عَلىَ
اْلإِيْماَنِ
وَخُصَّ هٰذَا
الْمَيِّتَ بِالرَّوْحِ
وَٱلرَّاحَةِ
وَٱلرَّحْمَة
وَٱلْمَغْفِرَةِ
وَٱلرِّضْوَان
اَللّٰـهُمَّ
اِنْ كَانَ
مُحْسِنًا
فَزِدْ فِى
اِحْسَانِهِ
وَاِنْ
كَانَ
مُسِيئًا
فَتَجَاوَزْ
عَنْهُ
وَلَقِّهِ
ٱلْاَمْنَ
وَٱلْبُشْرٰى
وَٱلْكَرَامَةَ
وَٱلزُّلْفٰى
بِرَحْمَتِكَ
يَا
اَرْحَمَ ٱلرَّاحِمِينَ
|
Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, burada
bulunanlarımızı bulunmayanlarımızı,
Erkeğimizi kadınımızı, küçüğümüzü
büyüğümüzü mağfiret buyur, bağışla.
Allah’ım! Aramızdan yaşatacaklarını
İslam üzere yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür.
Şurada duran ölüye, kolaylık ve
rahatlık ver, onu bağışla.
Bu kişi, iyi bir kimse idiyse sen onun
iyiliğini artır;
Eğer kötü davranmış günahkâr bir kimse
idiyse, sen rahmet ve merhametinle onları görmezden gel. Ona güven, müjde,
ikram ve yakınlık ile mukabele et.
Ey merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah’ım!”
|
|
اَللّٰـهُمَّ
اغْفِرْ
لِحَيِّناَ
وَمَيِّتِناَ
وَشاَهِدِناَ
وَغاَئِبِناَ
وَذَكَرِناَ
وَأُنْثاَناَ
وَصَغِيرِناَ
وَكَبِيرِناَ.
اَللّٰـهُمَّ
مَنْ
أَحْيَيْتَهُ
مِنّاَ
فَأَحْيِهِ
عَلىَ
الْإِسْلاَمِ.
وَمَنْ
تَوَفَّيْتَهُ
مِنَّا
فَتَوَفّهُ عَلىَ
اْلإِيْماَنِ.
وَخُصَّ هَذِهِ
الْمَيِّتَةَ بِالرَّوْحِ
وَالرّاَحَةِ
وَالرّحْمَةِ
وَالْمَغْفِرَةِ
وَالّرِضْواَنِ
اَللّٰـهُمَّ
إِنْ كاَنَتْ
مُحْسِنَةً
فَزِدْ فِي
إِحْساَنِهاَ.
وَاِنْ
كاَنَتْ
مُسِيئَةً
فَتَجاَوَزْ
عَنْهاَ
وَلَقِّهاَ
اْلأَمْنَ وَاْلبُشْرَى
وَالْكَرَامَةَ
وَالُّزلْفَى
بِرَحْمَتِكَ
ياَ
أَرْحَمَ
الرّاَحمِيِنَ
|
Allah’ım! Dirimizi, ölümüzü, burada
bulunanlarımızı bulunmayanlarımızı,
Erkeğimizi kadınımızı, küçüğümüzü
büyüğümüzü mağfiret buyur, bağışla.
Allah’ım! Aramızdan yaşatacaklarını
İslam üzere yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür.
Şurada duran ölüye, kolaylık ve
rahatlık ver, onu bağışla.
Bu kişi, iyi bir kimse idiyse sen onun
iyiliğini artır;
Eğer kötü davranmış günahkâr bir kimse
idiyse, sen rahmet ve merhametinle onları görmezden gel. Ona güven, müjde,
ikram ve yakınlık ile mukabele et.
Ey merhamet edenlerin en merhametlisi
olan Allah’ım!”
|
|
اَللّٰـهُمَّ
اغْفِرْ
لِحَيِّناَ
وَمَيِّتِناَ
وَشاَهِدِناَ
وَغاَئِبِناَ
وَصَغِيرِناَ
وَكَبِيرِناَ
وَذَكَرِناَ
وَأُنْثاَناَ
.
اَللّٰـهُمَّ
مَنْ
أَحْيَيْتَهُ
مِنّاَ
فَأَحْيِهِ
عَلىَ
الْإِسْلاَمِ
وَمَنْ
تَوَفَّيْتَهُ
مِنَّا
فَتَوَفَّهُ
عَلىَ
اْلإِيْماَنِ
.
اَللّٰـهُمَّ
اجْعَلْهُ
لَناَ
فَرَطاً اَللّٰـهُمَّ
اجْعَلْهُ
لَناَ
أَجْراً
وَذُخْراً .
اَللّٰـهُمَّ
اجْعَلْهُ
لَناَ
شَافِعاً
وَمُشَفَّعاً.
|
Allah’ım! Dirimizi ve ölümüzü,
cenazeye katılanı ve katılamayanı,
Büyüğümüzü ve küçüğümüzü, erkeğimizi
ve kadınımızı mağfiret eyle.
“Allah’ım! Sen onu bizim için önden
gönderilmiş bir sevap vesilesi yap,
Ecir vesilesi ve ahiret azığı eyle,
Onu bize şefaati kabul edilen bir
şefaatçi eyle!”.
|
|
اَللّٰـهُمَّ
اغْفِرْ
لِحَيِّناَ
وَمَيِّتِناَ
وَشاَهِدِناَ
وَغاَئِبِناَ
وَصَغِيرِناَ
وَكَبِيرِناَ
وَذَكَرِناَ
وَأُنْثاَناَ
اَللّٰـهُمَّ
مَنْ
أَحْيَيْتَهُ
مِنّاَ
فَأَحْيِهِ
عَلىَ
الْإِسْلاَمِ
وَمَنْ
تَوَفَّيْتَهُ
مِنَّا
فَتَوَفَّهُ
عَلىَ
اْلإِيْماَنِ
اَللّٰـهُمَّ
اجْعَلْهاَ لَناَ
فَرَطاً اَللّٰـهُمَّ
اجْعَلْهاَ لَناَ
أَجْراً وَ
ذُخْراً.
اَللّٰـهُمَّ
اجْعَلْهاَ لَناَ
شَافِعةً
وَمُشَفَّعةً.
|
Allah’ım! Dirimizi ve ölümüzü,
cenazeye katılanı ve katılamayanı, büyüğümüzü ve küçüğümüzü, erkeğimizi ve
kadınımızı mağfiret eyle.
“Allah’ım! Sen onu bizim için önden
gönderilmiş bir sevap vesilesi yap,
Ecir vesilesi ve ahiret azığı eyle,
Onu bize şefaati kabul edilen bir
şefaatçi eyle!”.
|
|
اُذْكُرْ ماَ
كُنْتَ عَلَيْهِ
مِنْ شَهَادَةِ
اَنْ لَا اِلٰهَ
اِلاَّ اللّٰهُ
وَ اَنَّ مُحَمَّدًا
رَسُولُ اللّٰهِ
وَ اَنَّ الْجَنَّةَ
حَقٌّ وَ النَّارَ
حَقٌّ وَ اَنَّ
الْبَعْثَ حَقٌّ
وَ اَنَّ السَّاعَةَ
اٰتِيَةٌ لاَرَيْبَ
ف۪يهَا
وَ اَنَّ اللّٰهَ
يَبْعَثُ مَنْ
فِى الْقُبوُرِ
وَ اَنَّكَ رَضي۪تَ
بِاللّٰهِ
رَبًّا وَ
بِالْإِسْلاَمِ
د۪ينًا
وَ بِمُحَمَّدٍ
صَلَّى اللّٰهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
نَبِيًّا
وَ بِالْقُرْاٰنِ
اِمَامًا وَ بِالْكَعْبَةِ
قِبْلَةً
وَ بِالْمُؤْمِني۪نَ
اِخْوَانًا
رَبِّىَ اللّٰهُ
لاَ اِلٰهَ اِلاَّ
هُوَ عَلَيْهِ
تَوَكّلْتُ
وَهُوَ رَبُّ
الْعَرْشِ الْعَظي۪مِ
Ardından üç defa,
قُلْ يَا عَبْدَ
اللّٰهِ لاَ اِلٰهَ
اِلاَّ اللّٰهُ
Sonra yine üç defa,
قُلْ رَبِّىَ
اللّٰهُ وَ دي۪نِى
الْإِسْلاَمُ
وَ نَبِيّ۪ى
مُحَمَّدٌ عَلَيْهِ
الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ
Bir defa,
رَبِّ لاَ تَذَرْهُ
فَرْدًا وَ اَنْتَ
خَيْرُ الْوَارِثي۪نَ
|
“Hayatta iken benimsediğin şu hususları
hatırla:
Allah’tan
başka hiçbir ilah yoktur ve
Hz. Muhammed
onun elçisidir.
Cennet ve
cehennem haktır.
Öldükten sonra dirilmek haktır.
Hiç şüphesiz
kıyamet gerçekleşecektir.
Allah kabirlerde olanları
yeniden diriltecektir.
Yine unutma ki sen;
Rab olarak
Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed’i,
rehber
olarak Kur’an’ı,
kıble olarak
Kâbe’yi ve
kardeş olarak müminleri
seçmiş
ve bununla
mutlu olmuştun.
Rabb’im olan
Allah’tan başka ilah yoktur.
Sadece ona
tevekkül ettim
ve büyük
arşın Rabb’i de odur.”
Ardından üç
defa,
“Ey Allah’ın
kulu, lâ ilâhe illallah, de!”
sonra yine
üç defa,
“Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim
Muhammed’dir de!”
Bir defa,
“Ey Rabbim!
Sen onu tek başına bırakma,
vârislerin
en hayırlısı sensin.”
şeklinde
seslenir.
|
Aşır
Genellikle
cemaatle kılınan namazlardan sonra veya çeşitli toplantılarda ibadet
maksadıyla yapılan tilavetlerde okunan on ayet veya orta uzunlukta yaklaşık
on ayetlik bölüme aşır veya aşr-ı şerif adı verilir. Camilerde namazlardan
sonra mihraptan okunan aşır mihrabiye olarak isimlendirilir. Aşır sesli
olarak ve makamla okunur. Aşır okumaya istiâze ve besmele ile başlanır.
Sonunda “sadekallahü’l-azîm” (En büyük olan Allah doğru söyledi) cümlesi
söylenir. Ardından Saffat Suresinin 180-181 ve 182. ayetleri okunur:
“سُبْحَانَ
رَبِّكَ رَبِّ
الْعِزَّةِ عَمَّا
يَصِفُونَ
وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَل۪ينَ
وَالْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ” ve
“el-Fatiha” denilir.
Aşır,
mümkün olduğunca Kur’an-ı Kerim’e uygun, sade ve temiz nağmelerle okunmalı
aynı nağme motifleri her duruşta tekrarlanmamalıdır. Güzel ses Kur’an’ın
güzelliğini artırdığı gibi, dinleyenlerin ondan etkilenmesine de vesile olur.
Tilavette tecvid kurallarından kesinlikle taviz verilmemelidir. Aşır Kur’an-ı
Kerim’in belirli bölümlerinden okunacağı için o bölümün anlamı bilinmeli,
okurken sesin yükseltilmesi ya da alçaltılması bakımından anlam dikkate
alınmalıdır.
Aşır okunacak ayetler günün özelliğine ya da
toplantının konusuna uygun ayetleri seçmek gerekir.
Belirli gün ve gündeme göre okunacak aşırlar için
şu ayetler uygundur:
• Ramazan ile ilgili olarak: Bakara Suresi
183-186. ayetler
• Kur’an-ı Kerim ile ilgili toplantılarda Bakara
Suresi 148-152. ayetler. Fatır Suresi 27-32. ayetler
• Hac meclislerinde Bakara Suresi 197-203.
ayetler Hac Suresi 26-33. ayetler
• Kurbanla ilgili Saffat Suresi 99-113. ayetler
• Dua ile ilgili İbrahim Suresi 35-41. ayetler.
Araf Suresi 54-57. ayetler
• Sünnet cemiyetlerinde Â-i İmran Suresi 31-37.
ayetler ve Lokman Sûresi 13-19.ayetleri.
• Cenazelerde, vefat meclislerinde Âl-i İmran
Suresi 185-189. ayetler. Yasin Suresi 77-83. ayetler.
• Şehitlikle ilgili meclislerde Bakara Suresi
152-157.ayetler; Âl-i İmran Suresi 169-174.ayetler
• Nişan, nikâh, düğün meclislerinde Furkan Suresi
61-77 veya 71-77. ayetler. Rum Suresi 20-27.
ayetler. Nur Suresin 32-34.ayetleri
• Mevlit kandili ve Peygamberimizin doğumuyla
ilgili Tevbe Suresi 123-129. ayetler Ahzab Suresi
38-48. ayetler, Saf Suresi 1-9. ayetler
• Miraçla ilgili İsrâ Suresi 1-10. ayetler, Necm
Suresi 1-18. ayetler
• Kadir gecesi Kadir Suresi 1-5.ayetler; Duhan
Suresi 1-8.ayetler, Zümer Suresi 53-61 ayetler
• Tüm gün ve geceler için
Mü’minûn Sûresi 1-11.ayetleri okunabilir.
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
كُتِبَ عَلَيْكُمُ
الصِّيَامُ كَمَا
كُتِبَ عَلَى
الَّذ۪ينَ مِنْ
قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ
تَتَّقُونَۙ
﴿١٨٣﴾ اَيَّاماً
مَعْدُودَاتٍۜ
فَمَنْ كَانَ
مِنْكُمْ مَر۪يضاً
اَوْ عَلٰى سَفَرٍ
فَعِدَّةٌ مِنْ
اَيَّامٍ اُخَرَۜ
وَعَلَى الَّذ۪ينَ
يُط۪يقُونَهُ
فِدْيَةٌ طَعَامُ
مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ
تَطَوَّعَ خَيْراً
فَهُوَ خَيْرٌ
لَهُۜ وَاَنْ
تَصُومُوا خَيْرٌ
لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ
تَعْلَمُونَ
﴿١٨٤﴾ شَهْرُ
رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي
اُنْزِلَ ف۪يهِ
الْقُرْاٰنُ
هُدًى لِلنَّاسِ
وَبَيِّنَاتٍ
مِنَ الْهُدٰى
وَالْفُرْقَانِۚ
فَمَنْ شَهِدَ
مِنْكُمُ الشَّهْرَ
فَلْيَصُمْهُۜ
وَمَنْ كَانَ
مَر۪يضاً اَوْ
عَلٰى سَفَرٍ
فَعِدَّةٌ مِنْ
اَيَّامٍ اُخَرَۜ
يُر۪يدُ اللّٰهُ
بِكُمُ الْيُسْرَ
وَلَا يُر۪يدُ
بِكُمُ الْعُسْرَۘ
وَلِتُكْمِلُوا
الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا
اللّٰهَ عَلٰى
مَا هَدٰيكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ
﴿١٨٥﴾ وَاِذَا
سَاَلَكَ عِبَاد۪ي
عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي
قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ
دَعْوَةَ الدَّاعِ
اِذَا دَعَانِۙ
فَلْيَسْتَج۪يبُوا
ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا
ب۪ي لَعَلَّهُمْ
يَرْشُدُونَ
﴿١٨٦﴾
|
Meal
Ey iman edenler! Oruç sizden
önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz. (183)
Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim
hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza
eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti
olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye
gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için
daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için
daha hayırlıdır. (184) Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık
delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını
idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa
(tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için
kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size
doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz
içindir. (185) Kullarım sana, beni
sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua
edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime
uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (186)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَلِكُلٍّ
وِجْهَةٌ هُوَ
مُوَلّ۪يهَا
فَاسْتَبِقُوا
الْخَيْرَاتِۜ
اَيْنَ مَا تَكُونُوا
يَأْتِ بِكُمُ
اللّٰهُ جَم۪يعاًۜ
اِنَّ اللّٰهَ
عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
﴿١٤٨﴾ وَمِنْ
حَيْثُ خَرَجْتَ
فَوَلِّ وَجْهَكَ
شَطْرَ الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۜ
وَاِنَّهُ لَلْحَقُّ
مِنْ رَبِّكَۜ
وَمَا اللّٰهُ
بِغَافِلٍ عَمَّا
تَعْمَلُونَ
﴿١٤٩﴾ وَمِنْ
حَيْثُ خَرَجْتَ
فَوَلِّ وَجْهَكَ
شَطْرَ الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۜ
وَحَيْثُ مَا
كُنْتُمْ فَوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
شَطْرَهُۙ لِئَلَّا
يَكُونَ لِلنَّاسِ
عَلَيْكُمْ حُجَّةٌۗ
اِلَّا الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا مِنْهُمْ
فَلَا تَخْشَوْهُمْ
وَاخْشَوْن۪ي
وَلِاُتِمَّ
نِعْمَت۪ي عَلَيْكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَۙ
﴿١٥٠﴾ كَمَٓا
اَرْسَلْنَا
ف۪يكُمْ رَسُولاً
مِنْكُمْ يَتْلُوا
عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا
وَيُزَكّ۪يكُمْ
وَيُعَلِّمُكُمُ
الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
وَيُعَلِّمُكُمْ
مَا لَمْ تَكُونُوا
تَعْلَمُونَۜ
﴿١٥١﴾ فَاذْكُرُون۪ٓي
اَذْكُرْكُمْ
وَاشْكُرُوا
ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟
﴿١٥٢﴾
|
Meal
Herkesin yöneldiği bir
kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede
olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her
şeye kadirdir. (148) Nereden yola
çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir
Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir. (149) (Evet
Resûlüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru
çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından
haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde
(kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın!
Yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu
bulasınız. (150) Nitekim kendi
içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size
Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl
gönderdik. (151) Öyle ise siz beni
(ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük
etmeyin! (152)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
اَلَمْ
تَرَ اَنَّ اللّٰهَ
اَنْزَلَ مِنَ
السَّمَٓاءِ
مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا
بِه۪ ثَمَرَاتٍ
مُخْتَلِفاً
اَلْوَانُهَاۜ
وَمِنَ الْجِبَالِ
جُدَدٌ ب۪يضٌ
وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ
اَلْوَانُهَا
وَغَرَاب۪يبُ
سُودٌ ﴿٢٧﴾ وَمِنَ
النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ
وَالْاَنْعَامِ
مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ
كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا
يَخْشَى اللّٰهَ
مِنْ عِبَادِهِ
الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ
اِنَّ اللّٰهَ
عَز۪يزٌ غَفُورٌ
﴿٢٨﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ
يَتْلُونَ كِتَابَ
اللّٰهِ وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا
مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ
سِراًّ وَعَلَانِيَةً
يَرْجُونَ تِجَارَةً
لَنْ تَبُورَۙ
﴿٢٩﴾ لِيُوَفِّيَهُمْ
اُجُورَهُمْ
وَيَز۪يدَهُمْ
مِنْ فَضْلِه۪ۜ
اِنَّهُ غَفُورٌ
شَكُورٌ
﴿٣٠﴾ وَالَّـذ۪ٓي
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ مِنَ
الْكِتَابِ هُوَ
الْحَقُّ مُصَدِّقاً
لِمَا بَيْنَ
يَدَيْهِۜ اِنَّ
اللّٰهَ بِعِبَادِه۪
لَخَب۪يرٌ بَص۪يرٌ
﴿٣١﴾ ثُمَّ اَوْرَثْنَا
الْكِتَابَ الَّذ۪ينَ
اصْطَفَيْنَا
مِنْ عِبَادِنَاۚ
فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ
لِنَفْسِه۪ۚ
وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌۚ
وَمِنْهُمْ سَابِقٌ
بِالْخَيْرَاتِ
بِاِذْنِ اللّٰهِۜ
ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ
الْكَب۪يرُۜ
﴿٣٢﴾
|
Meal
Görmedin mi Allah
gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan
(geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık).
(27) İnsanlardan, hayvanlardan ve
davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak
âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok
bağışlayandır. (28) Allah'ın
kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan
(Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç
umabilirler. (29) Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve
lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün
karşılığını bol bol verendir. (30) Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden
öncekini (semavi kitapları) doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah,
kullarının (her halinden) haberdardır, görendir. (31) Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından
seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi
ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır.
İşte büyük fazilet budur. (32)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
اَلْحَجُّ
اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌۚ
فَمَنْ فَرَضَ
ف۪يهِنَّ الْحَجَّ
فَلَا رَفَثَ
وَلَا فُسُوقَ
وَلَا جِدَالَ
فِي الْحَجِّۜ
وَمَا تَفْعَلُوا
مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ
اللّٰهُۜ وَتَزَوَّدُوا
فَاِنَّ خَيْرَ
الزَّادِ التَّقْوٰىۘ
وَاتَّقُونِ
يَٓا اُو۬لِي
الْاَلْبَابِ
﴿١٩٧﴾ لَيْسَ
عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ
اَنْ تَبْتَغُوا
فَضْلاً مِنْ
رَبِّكُمْۜ فَاِذَٓا
اَفَضْتُمْ مِنْ
عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا
اللّٰهَ عِنْدَ
الْمَشْعَرِ
الْحَرَامِۖ
وَاذْكُرُوهُ
كَمَا هَدٰيكُمْۚ
وَاِنْ كُنْتُمْ
مِنْ قَبْلِه۪
لَمِنَ الضَّٓالّ۪ينَ
﴿١٩٨﴾ ثُمَّ اَف۪يضُوا
مِنْ حَيْثُ اَفَاضَ
النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا
اللّٰهَۜ اِنَّ
اللّٰهَ غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
﴿١٩٩﴾ فَاِذَا
قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ
فَاذْكُرُوا
اللّٰهَ كَذِكْرِكُمْ
اٰبَٓاءَكُمْ
اَوْ اَشَدَّ
ذِكْراًۜ فَمِنَ
النَّاسِ مَنْ
يَقُولُ رَبَّنَٓا
اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا
وَمَا لَهُ فِي
الْاٰخِرَةِ
مِنْ خَلَاقٍ
﴿٢٠٠﴾ وَمِنْهُمْ
مَنْ يَقُولُ
رَبَّنَٓا اٰتِنَا
فِي الدُّنْيَا
حَسَنَةً وَفِي
الْاٰخِرَةِ
حَسَنَةً وَقِنَا
عَذَابَ النَّارِ
﴿٢٠١﴾ اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ نَص۪يبٌ
مِمَّا كَسَبُواۜ
وَاللّٰهُ سَر۪يعُ
الْحِسَابِ
﴿٢٠٢﴾ وَاذْكُرُوا
اللّٰهَ ف۪ٓي
اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ
فَمَنْ تَعَجَّلَ
ف۪ي يَوْمَيْنِ
فَلَٓا اِثْمَ
عَلَيْهِۚ وَمَنْ
تَاَخَّرَ فَلَٓا
اِثْمَ عَلَيْهِۙ
لِمَنِ اتَّقٰىۜ
وَاتَّقُوا اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّكُمْ اِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ
﴿٢٠٣﴾
|
Meal
Hac, bilinen
aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac
esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga
etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret
için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl
sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının. (197) (Hac mevsiminde ticaret yaparak)
Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah
yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı
zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce
yanlış gidenlerden idiniz (198) Sonra
insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret
isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir. (199) Hac ibadetlerinizi bitirince,
babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı
anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler.
Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur. (200) Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize
dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından
koru! derler. (201) İşte onlar
için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı
çok süratlidir. (202) Sayılı
günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın. Kim
iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah
yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar
içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda
toplanacaksınız. (203)
|
|
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَاِذْ
بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ
مَكَانَ الْبَيْتِ
اَنْ لَا تُشْرِكْ
ب۪ي شَيْـٔاً
وَطَهِّرْ بَيْتِيَ
لِلطَّٓائِف۪ينَ
وَالْقَٓائِم۪ينَ
وَالرُّكَّعِ
السُّجُودِ
﴿٢٦﴾ وَاَذِّنْ
فِي النَّاسِ
بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ
رِجَالاً وَعَلٰى
كُلِّ ضَامِرٍ
يَأْت۪ينَ مِنْ
كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ
﴿٢٧﴾ لِيَشْهَدُوا
مَنَافِـعَ لَهُمْ
وَيَذْكُرُوا
اسْمَ اللّٰهِ
ف۪ٓي اَيَّامٍ
مَعْلُومَاتٍ
عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ
مِنْ بَه۪يمَةِ
الْاَنْعَامِۚ
فَكُلُوا مِنْهَا
وَاَطْعِمُوا
الْـبَٓائِسَ
الْفَق۪يرَۘ
﴿٢٨﴾ ثُمَّ لْيَقْضُوا
تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا
نُذُورَهُمْ
وَلْيَطَّوَّفُوا
بِالْبَيْتِ
الْعَت۪يقِ
﴿٢٩﴾ ذٰلِكَۗ
وَمَنْ يُعَظِّمْ
حُرُمَاتِ اللّٰهِ
فَهُوَ خَيْرٌ
لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ
وَاُحِلَّتْ
لَكُمُ الْاَنْعَامُ
اِلَّا مَا يُتْلٰى
عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا
الرِّجْسَ مِنَ
الْاَوْثَانِ
وَاجْتَنِبُوا
قَوْلَ الزُّورِۙ
﴿٣٠﴾
حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ
غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ
بِه۪ۜ وَمَنْ
يُشْرِكْ بِاللّٰهِ
فَكَاَنَّمَا
خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ
فَتَخْطَفُهُ
الطَّيْرُ اَوْ
تَهْو۪ي بِهِ
الرّ۪يحُ ف۪ي
مَكَانٍ سَح۪يقٍ
﴿٣١﴾ ذٰلِكَۗ
وَمَنْ يُعَظِّمْ
شَعَٓائِرَ اللّٰهِ
فَاِنَّهَا مِنْ
تَقْوَى الْقُلُوبِ
﴿٣٢﴾ لَكُمْ ف۪يهَا
مَنَافِـعُ اِلٰٓى
اَجَلٍ مُسَمًّى
ثُمَّ مَحِلُّـهَٓا
اِلَى الْبَيْتِ
الْعَت۪يقِ۟
﴿٣٣﴾
|
|
Meal
Bir zamanlar İbrahim'e
Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş
tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için
evimi temiz tut. (26) İnsanlar
arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan
gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları
yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları (kurban kesmeleri
için) sana (Kâbe'ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de
yoksula, fakire yedirin. (27-28)
Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski
Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler. (29)
Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse,
bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size
okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten,
putlardan sakının; yalan sözden sakının. (30)
Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini
tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp
parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere
sürüklemiş (bir nesne) gibidir. (31)
Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse,
şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır. (32) Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac
fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır.
Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
(33)
|
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَقَالَ
اِنّ۪ي ذَاهِبٌ
اِلٰى رَبّ۪ي
سَيَهْد۪ينِ
﴿٩٩﴾ رَبِّ هَبْ
ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
﴿١٠٠﴾ فَبَشَّرْنَاهُ
بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
﴿١٠١﴾ فَلَمَّا
بَلَغَ مَعَهُ
السَّعْيَ قَالَ
يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي
اَرٰى فِي الْمَنَامِ
اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ
فَانْظُرْ مَاذَا
تَرٰىۜ قَالَ
يَٓا اَبَتِ افْعَلْ
مَا تُؤْمَرُۘ
سَتَجِدُن۪ٓي
اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ
مِنَ الصَّابِر۪ينَ
﴿١٠٢﴾
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا
وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
﴿١٠٣﴾ وَنَادَيْنَاهُ
اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
﴿١٠٤﴾ قَدْ صَدَّقْتَ
الرُّءْيَاۚ
اِنَّا كَذٰلِكَ
نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
﴿١٠٥﴾ اِنَّ هٰذَا
لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا
الْمُب۪ينُ
﴿١٠٦﴾ وَفَدَيْنَاهُ
بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
﴿١٠٧﴾ وَتَرَكْنَا
عَلَيْهِ فِي
الْاٰخِر۪ينَ
﴿١٠٨﴾ سَلَامٌ
عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
﴿١٠٩﴾ كَذٰلِكَ
نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
﴿١١٠﴾ اِنَّهُ
مِنْ عِبَادِنَا
الْمُؤْمِن۪ينَ
﴿١١١﴾ وَبَشَّرْنَاهُ
بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ
مِنَ الصَّالِح۪ينَ
﴿١١٢﴾ وَبَارَكْنَا
عَلَيْهِ وَعَلٰٓى
اِسْحٰقَۜ وَمِنْ
ذُرِّيَّتِهِمَا
مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ
لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
﴿١١٣﴾
|
Meal
(Oradan kurtulan
İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana
sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi. (99-100) İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile
müjdeledik. (101) Babasıyla beraber
yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı
görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım!
Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi. (102) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine
yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle
mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
(103-106) Biz, oğluna bedel ona
büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam)
bıraktık: İbrahim'e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır. (107-111) Sâlihlerden bir peygamber olarak O'na
(İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik. Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve
bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi,
kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak. (112-113)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَاِذْ
قَالَ اِبْرٰه۪يمُ
رَبِّ اجْعَلْ
هٰذَا الْبَلَدَ
اٰمِناً وَاجْنُبْن۪ي
وَبَنِيَّ اَنْ
نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ
﴿٣٥﴾ رَبِّ اِنَّهُنَّ
اَضْلَلْنَ كَث۪يراً
مِنَ النَّاسِۚ
فَمَنْ تَبِعَن۪ي
فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ
وَمَنْ عَصَان۪ي
فَاِنَّكَ غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
﴿٣٦﴾ رَبَّـنَٓا
اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ
مِنْ ذُرِّيَّت۪ي
بِوَادٍ غَيْرِ
ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ
بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ
رَبَّـنَا لِيُق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ
اَفْـِٔدَةً
مِنَ النَّاسِ
تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ
وَارْزُقْهُمْ
مِنَ الثَّمَرَاتِ
لَعَلَّهُمْ
يَشْكُرُونَ
﴿٣٧﴾ رَبَّـنَٓا
اِنَّكَ تَعْلَمُ
مَا نُخْف۪ي وَمَا
نُعْلِنُۜ وَمَا
يَخْفٰى عَلَى
اللّٰهِ مِنْ
شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ
وَلَا فِي السَّمَٓاءِ
﴿٣٨﴾ اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ الَّذ۪ي
وَهَبَ ل۪ي عَلَى
الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ
وَاِسْحٰقَۜ
اِنَّ رَبّ۪ي
لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ
﴿٣٩﴾ رَبِّ اجْعَلْن۪ي
مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ
وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ
رَبَّـنَا وَتَقَبَّلْ
دُعَٓاءِ
﴿٤٠﴾ رَبَّـنَا
اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ
وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ
يَوْمَ يَقُومُ
الْحِسَابُ۟
﴿٤١﴾
|
Meal
Hatırla ki İbrahim
şöyle demişti: «Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve
oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!» (35) «Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun
sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de
bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin.»
(36) «Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz!
Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i
Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim.
Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve
meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.» (37) «Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim
gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte
hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.» (38)
«İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a
hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.» (39) «Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri
namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!» (40) «Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı
gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!» (41)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
اِنَّ
رَبَّكُمُ اللّٰهُ
الَّذ۪ي خَلَقَ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ
ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ
ثُمَّ اسْتَوٰى
عَلَى الْعَرْشِ
يُغْشِي الَّيْلَ
النَّهَارَ يَطْلُبُهُ
حَث۪يثاًۙ وَالشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ
وَالنُّجُومَ
مُسَخَّرَاتٍ
بِاَمْرِه۪ۜ
اَلَا لَهُ الْخَلْقُ
وَالْاَمْرُۜ
تَـبَارَكَ اللّٰهُ
رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
﴿٥٤﴾ اُدْعُوا
رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً
وَخُفْيَةًۜ
اِنَّهُ لَا يُحِبُّ
الْمُعْتَد۪ينَۚ
﴿٥٥﴾ وَلَا تُفْسِدُوا
فِي الْاَرْضِ
بَعْدَ اِصْلَاحِهَا
وَادْعُوهُ خَوْفاً
وَطَمَعاًۜ اِنَّ
رَحْمَتَ اللّٰهِ
قَر۪يبٌ مِنَ
الْمُحْسِن۪ينَ
﴿٥٦﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي
يُرْسِلُ الرِّيَاحَ
بُشْراً بَيْنَ
يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ
حَتّٰٓى اِذَٓا
اَقَلَّتْ سَحَاباً
ثِقَالاً سُقْنَاهُ
لِبَلَدٍ مَيِّتٍ
فَاَنْزَلْنَا
بِهِ الْمَٓاءَ
فَاَخْرَجْنَا
بِه۪ مِنْ كُلِّ
الثَّمَرَاتِۜ
كَذٰلِكَ نُخْرِجُ
الْمَوْتٰى لَعَلَّكُمْ
تَذَكَّرُونَ
﴿٥٧﴾
|
Meal
Şüphesiz ki Rabbiniz,
gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi,
durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve
yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki,
yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
(54) Rabbinize yalvara yakara ve
gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez. (55) Islah edilmesinden sonra yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin.
Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır. (56) Rüzgârları rahmetinin önünde müjde
olarak gönderen O'dur. Sonunda onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları
yüklenince onu ölü bir memlekete sevk ederiz. Orada suyu indirir ve onunla
türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Her
halde bundan ibret alırsınız. (57)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
قُلْ اِنْ
كُنْتُمْ تُحِبُّونَ
اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي
يُحْبِبْكُمُ
اللّٰهُ وَيَغْفِرْ
لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ
وَاللّٰهُ غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
﴿٣١﴾ قُلْ اَط۪يعُوا
اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ
فَاِنْ تَوَلَّوْا
فَاِنَّ اللّٰهَ
لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
﴿٣٢﴾ اِنَّ اللّٰهَ
اصْطَفٰٓى اٰدَمَ
وَنُوحاً وَاٰلَ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاٰلَ عِمْرٰنَ
عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ
﴿٣٣﴾ ذُرِّيَّةً
بَعْضُهَا مِنْ
بَعْضٍۜ وَاللّٰهُ
سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۚ
﴿٣٤﴾ اِذْ قَالَتِ
امْرَاَتُ عِمْرٰنَ
رَبِّ اِنّ۪ي
نَذَرْتُ لَكَ
مَا ف۪ي بَطْن۪ي
مُحَرَّراً فَتَقَبَّلْ
مِنّ۪يۚ اِنَّكَ
اَنْتَ السَّم۪يعُ
الْعَل۪يمُ
﴿٣٥﴾ فَلَمَّا
وَضَعَتْهَا
قَالَتْ رَبِّ
اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا
اُنْثٰىۜ وَاللّٰهُ
اَعْلَمُ بِمَا
وَضَعَتْۜ وَلَيْسَ
الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ
وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا
مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي
اُع۪يذُهَا بِكَ
وَذُرِّيَّتَهَا
مِنَ الشَّيْطَانِ
الرَّج۪يمِ
﴿٣٦﴾ فَتَقَبَّلَهَا
رَبُّهَا بِقَبُولٍ
حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا
نَبَاتاً حَسَناًۙ
وَكَفَّلَهَا
زَكَرِيَّاۜ
كُلَّمَا دَخَلَ
عَلَيْهَا زَكَرِيَّا
الْمِحْرَابَۙ
وَجَدَ عِنْدَهَا
رِزْقاًۚ قَالَ
يَا مَرْيَمُ
اَنّٰى لَكِ هٰذَاۜ
قَالَتْ هُوَ
مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ
اِنَّ اللّٰهَ
يَرْزُقُ مَنْ
يَشَٓاءُ بِغَيْرِ
حِسَابٍ
﴿٣٧﴾
|
Meal
(Resûlüm!) De ki: Eğer
Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (31) De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin.
Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. (32) Allah birbirinden gelme bir nesil olarak
Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün
kıldı. Allah işiten ve bilendir. (33-34) İmrân'ın karısı şöyle demişti:
«Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul
buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.»
(35) Onu doğurunca, Allah, ne
doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız
gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve
soyunu senin korumanı diliyorum, dedi. (36) Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu
güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile
görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık
bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır.
Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi. (37)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَاِذْ
قَالَ لُقْمٰنُ
لِابْنِه۪ وَهُوَ
يَعِظُهُ يَا
بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ
بِاللّٰهِۜ اِنَّ
الشِّرْكَ لَظُلْمٌ
عَظ۪يمٌ
﴿١٣﴾ وَوَصَّيْنَا
الْاِنْسَانَ
بِوَالِدَيْهِۚ
حَمَلَتْهُ اُمُّهُ
وَهْناً عَلٰى
وَهْنٍ وَفِصَالُهُ
ف۪ي عَامَيْنِ
اَنِ اشْكُرْ
ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ
اِلَيَّ الْمَص۪يرُ
﴿١٤﴾ وَاِنْ جَاهَدَاكَ
عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ
ب۪ي مَا لَيْسَ
لَكَ بِه۪ عِلْمٌ
فَلَا تُطِعْهُمَا
وَصَاحِبْهُمَا
فِي الدُّنْيَا
مَعْرُوفاًۘ
وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ
مَنْ اَنَابَ
اِلَيَّۚ ثُمَّ
اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ
فَاُنَبِّئُكُمْ
بِمَا كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
﴿١٥﴾ يَا بُنَيَّ
اِنَّـهَٓا اِنْ
تَكُ مِثْقَالَ
حَبَّةٍ مِنْ
خَرْدَلٍ فَتَكُنْ
ف۪ي صَخْرَةٍ
اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ
اَوْ فِي الْاَرْضِ
يَأْتِ بِهَا
اللّٰهُۜ اِنَّ
اللّٰهَ لَط۪يفٌ
خَب۪يرٌ
﴿١٦﴾ يَا بُنَيَّ
اَقِمِ الصَّلٰوةَ
وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ
وَانْهَ عَنِ
الْمُنْكَرِ
وَاصْبِرْ عَلٰى
مَٓا اَصَابَكَۜ
اِنَّ ذٰلِكَ
مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِۚ
﴿١٧﴾ وَلَا تُصَعِّرْ
خَدَّكَ لِلنَّاسِ
وَلَا تَمْشِ
فِي الْاَرْضِ
مَرَحاًۜ اِنَّ
اللّٰهَ لَا يُحِبُّ
كُلَّ مُخْتَالٍ
فَخُورٍۚ
﴿١٨﴾ وَاقْصِدْ
ف۪ي مَشْيِكَ
وَاغْضُضْ مِنْ
صَوْتِكَۜ اِنَّ
اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ
لَصَوْتُ الْحَم۪يرِ۟
﴿١٩﴾
|
Meal
Lokman, oğluna öğüt
vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür,
demişti. (13) Biz insana,
ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice
sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur.
(İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede
bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. (14)
Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana
ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin.
Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size,
yapmış olduklarınızı haber veririm. (15)
(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş
(iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir
kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de
Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp
bilmektedir ve her şeyden haberdardır. (16) Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret,
kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar,
azmedilmeye değer işlerdir. (17)
Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek
yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
(18) Yürüyüşünde tabiî ol, sesini
alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. (19)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
كُلُّ
نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ
الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا
تُوَفَّوْنَ
اُجُورَكُمْ
يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
فَمَنْ زُحْزِحَ
عَنِ النَّارِ
وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ
فَقَدْ فَازَۜ
وَمَا الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَٓا
اِلَّا مَتَاعُ
الْغُرُورِ
﴿١٨٥﴾ لَتُبْلَوُنَّ
ف۪ٓي اَمْوَالِكُمْ
وَاَنْفُسِكُمْ
وَلَتَسْمَعُنَّ
مِنَ الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا الْكِتَابَ
مِنْ قَبْلِكُمْ
وَمِنَ الَّذ۪ينَ
اَشْرَكُٓوا
اَذًى كَث۪يراًۜ
وَاِنْ تَصْبِرُوا
وَتَتَّقُوا
فَاِنَّ ذٰلِكَ
مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ
﴿١٨٦﴾
وَاِذْ اَخَذَ
اللّٰهُ م۪يثَاقَ
الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا
الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ
لِلنَّاسِ وَلَا
تَكْتُمُونَهُۘ
فَنَبَذُوهُ
وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ
وَاشْتَرَوْا
بِه۪ ثَمَناً
قَل۪يلاًۜ فَبِئْسَ
مَا يَشْتَرُونَ
﴿١٨٧﴾ لَا تَحْسَبَنَّ
الَّذ۪ينَ يَفْرَحُونَ
بِمَٓا اَتَوْا
وَيُحِبُّونَ
اَنْ يُحْمَدُوا
بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا
فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ
بِمَفَازَةٍ
مِنَ الْعَذَابِۚ
وَلَهُمْ عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
﴿١٨٨﴾ وَلِلّٰهِ
مُلْكُ السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
وَاللّٰهُ عَلٰى
كُلِّ شَيْءٍ
قَد۪يرٌ۟
﴿١٨٩﴾
|
Meal
Her canlı ölümü
tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam
verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten
kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey
değildir. (185) Andolsun ki,
mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce
kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler
işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu,
(yapılacak) işlerin en değerlisidir. (186)
Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara
açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise
bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları
alış-veriş ne kadar kötü! (187)
Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler,
evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir
azap vardır. (188) Göklerin ve
yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter. (189)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
اَوَلَمْ
يَرَ الْاِنْسَانُ
اَنَّا خَلَقْنَاهُ
مِنْ نُطْفَةٍ
فَاِذَا هُوَ
خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ
﴿٧٧﴾ وَضَرَبَ
لَنَا مَثَلاً
وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ
قَالَ مَنْ يُحْـيِ
الْعِظَامَ وَهِيَ
رَم۪يمٌ
﴿٧٨﴾ قُلْ يُحْي۪يهَا
الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا
اَوَّلَ مَرَّةٍۜ
وَهُوَ بِكُلِّ
خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ
﴿٧٩﴾ اَلَّذ۪ي
جَعَلَ لَكُمْ
مِنَ الشَّجَرِ
الْاَخْضَرِ
نَاراً فَاِذَٓا
اَنْتُمْ مِنْهُ
تُوقِدُونَ
﴿٨٠﴾ اَوَلَيْسَ
الَّذ۪ي خَلَقَ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ
بِقَادِرٍ عَلٰٓى
اَنْ يَخْلُقَ
مِثْلَهُمْۜ
بَلٰى وَهُوَ
الْخَلَّاقُ
الْعَل۪يمُ
﴿٨١﴾ اِنَّـمَٓا
اَمْرُهُٓ اِذَٓا
اَرَادَ شَيْـٔاً
اَنْ يَقُولَ
لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
﴿٨٢﴾ فَسُبْحَانَ
الَّذ۪ي بِيَدِه۪
مَلَكُوتُ كُلِّ
شَيْءٍ وَاِلَيْهِ
تُرْجَعُونَ
﴿٨٣﴾
|
Meal
İnsan görmez mi ki,
biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.
(77) Kendi yaratılışını unutarak
bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim
diriltecek?» diyor. (78) De ki:
Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı
gayet iyi bilir. (79) Yeşil ağaçtan
sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. (80) Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini
yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla
bilen yaratıcıdır. (81) Bir şey
yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen
oluverir. (82) Her şeyin mülkü
kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.
(83)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
فَاذْكُرُون۪ٓي
اَذْكُرْكُمْ
وَاشْكُرُوا
ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟
﴿١٥٢﴾ يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
اسْتَع۪ينُوا
بِالصَّبْرِ
وَالصَّلٰوةِۜ
اِنَّ اللّٰهَ
مَعَ الصَّابِر۪ينَ
﴿١٥٣﴾ وَلَا تَقُولُوا
لِمَنْ يُقْتَلُ
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
اَمْوَاتٌۜ بَلْ
اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ
لَا تَشْعُرُونَ
﴿١٥٤﴾ وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ
بِشَيْءٍ مِنَ
الْخَوْفِ وَالْجُوعِ
وَنَقْصٍ مِنَ
الْاَمْوَالِ
وَالْاَنْفُسِ
وَالثَّمَرَاتِۜ
وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
﴿١٥٥﴾ اَلَّذ۪ينَ
اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ
مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا
اِنَّا لِلّٰهِ
وَاِنَّٓا اِلَيْهِ
رَاجِعُونَۜ
﴿١٥٦﴾ اُو۬لٰٓئِكَ
عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ
مِنْ رَبِّهِمْ
وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ الْمُهْتَدُونَ
﴿١٥٧﴾
|
Meal
Öyle ise siz beni
(ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük
etmeyin! (152) Ey iman edenler!
Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak
sabredenlerle beraberdir. (153)
Allah yolunda
öldürülenlere «ölüler» demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz
anlayamazsınız. (154) Andolsun ki
sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma
(fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! (155) O sabredenler, kendilerine bir belâ
geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.
(156) İşte Rablerinden bağışlamalar
ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. (157)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَلَا
تَحْسَبَنَّ
الَّذ۪ينَ قُتِلُوا
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
اَمْوَاتاًۜ
بَلْ اَحْيَٓاءٌ
عِنْدَ رَبِّهِمْ
يُرْزَقُونَۙ
﴿١٦٩﴾ فَرِح۪ينَ
بِمَٓا اٰتٰيهُمُ
اللّٰهُ مِنْ
فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ
بِالَّذ۪ينَ
لَمْ يَلْحَقُوا
بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ
اَلَّا خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ وَلَا
هُمْ يَحْزَنُونَۢ
﴿١٧٠﴾ يَسْتَبْشِرُونَ
بِنِعْمَةٍ مِنَ
اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ
وَاَنَّ اللّٰهَ
لَا يُض۪يعُ اَجْرَ
الْمُؤْمِن۪ينَۚۛ۟
﴿١٧١﴾ اَلَّذ۪ينَ
اسْتَجَابُوا
لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ
مِنْ بَعْدِ مَٓا
اَصَابَهُمُ
الْقَرْحُۜۛ
لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا
مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا
اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ
﴿١٧٢﴾ اَلَّذ۪ينَ
قَالَ لَهُمُ
النَّاسُ اِنَّ
النَّاسَ قَدْ
جَمَعُوا لَكُمْ
فَاخْشَوْهُمْ
فَزَادَهُمْ
ا۪يمَاناًۗ وَقَالُوا
حَسْبُنَا اللّٰهُ
وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ
﴿١٧٣﴾ فَانْقَلَبُوا
بِنِعْمَةٍ مِنَ
اللّٰهِ وَفَضْلٍ
لَمْ يَمْسَسْهُمْ
سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا
رِضْوَانَ اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ ذُو
فَضْلٍ عَظ۪يمٍ
﴿١٧٤﴾
|
Meal
Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf
ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında
rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine
katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı
müjdesinin sevincini duymaktadırlar. (169-170) Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin;
Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci
içindedirler. (171) Yara aldıktan
sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların
içlerinden iyilik yapanlar ve takvâ sahibi olanlar için pek büyük bir
mükâfat vardır. (172) Bir kısım
insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker
topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını bir
kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler.
(173) Bunun üzerine, kendilerine hiçbir
fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece
Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. (174)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
تَبَارَكَ الَّذ۪ي
جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ
بُرُوجاً وَجَعَلَ
ف۪يهَا سِرَاجاً
وَقَمَراً مُن۪يراً
﴿٦١﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي
جَعَلَ الَّيْلَ
وَالنَّهَارَ
خِلْفَةً لِمَنْ
اَرَادَ اَنْ
يَذَّكَّرَ اَوْ
اَرَادَ شُكُوراً
﴿٦٢﴾ وَعِبَادُ
الرَّحْمٰنِ
الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ
عَلَى الْاَرْضِ
هَوْناً وَاِذَا
خَاطَبَهُمُ
الْجَاهِلُونَ
قَالُوا سَلَاماً
﴿٦٣﴾ وَالَّذ۪ينَ
يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ
سُجَّداً وَقِيَاماً
﴿٦٤﴾ وَالَّذ۪ينَ
يَقُولُونَ رَبَّـنَا
اصْرِفْ عَنَّا
عَذَابَ جَهَنَّمَۗ
اِنَّ عَذَابَهَا
كَانَ غَرَاماًۗ
﴿٦٥﴾ اِنَّهَا
سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ
وَمُقَاماً
﴿٦٦﴾ وَالَّذ۪ينَ
اِذَٓا اَنْفَقُوا
لَمْ يُسْرِفُوا
وَلَمْ يَقْتُرُوا
وَكَانَ بَيْنَ
ذٰلِكَ قَوَاماً
﴿٦٧﴾ وَالَّذ۪ينَ
لَا يَدْعُونَ
مَعَ اللّٰهِ
اِلٰهاً اٰخَرَ
وَلَا يَقْتُلُونَ
النَّفْسَ الَّت۪ي
حَرَّمَ اللّٰهُ
اِلَّا بِالْحَقِّ
وَلَا يَزْنُونَۚ
وَمَنْ يَفْعَلْ
ذٰلِكَ يَلْقَ
اَثَاماًۙ
﴿٦٨﴾ يُضَاعَفْ
لَهُ الْعَذَابُ
يَوْمَ الْقِيٰمَةِ
وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫
مُهَاناًۗ
﴿٦٩﴾ اِلَّا مَنْ
تَابَ وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ عَمَلاً
صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ
يُبَدِّلُ اللّٰهُ
سَيِّـَٔاتِهِمْ
حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ
اللّٰهُ غَفُوراً
رَح۪يماً
﴿٧٠﴾ وَمَنْ تَابَ
وَعَمِلَ صَالِحاً
فَاِنَّهُ يَتُوبُ
اِلَى اللّٰهِ
مَتَاباً
﴿٧١﴾ وَالَّذ۪ينَ
لَا يَشْهَدُونَ
الزُّورَۙ وَاِذَا
مَرُّوا بِاللَّغْوِ
مَرُّوا كِرَاماً
﴿٧٢﴾ وَالَّذ۪ينَ
اِذَا ذُكِّرُوا
بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ
لَمْ يَخِرُّوا
عَلَـيْـهَا
صُـماًّ وَعُمْيَـاناً
﴿٧٣﴾ وَالَّذ۪ينَ
يَقُولُونَ رَبَّـنَا
هَبْ لَنَا مِنْ
اَزْوَاجِنَا
وَذُرِّيَّاتِنَا
قُرَّةَ اَعْيُنٍ
وَاجْعَلْنَا
لِلْمُتَّق۪ينَ
اِمَاماً
﴿٧٤﴾ اُو۬لٰٓئِكَ
يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ
بِمَا صَبَرُوا
وَيُلَقَّوْنَ
ف۪يهَا تَحِيَّةً
وَسَلَاماًۙ
﴿٧٥﴾ خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ
مُسْتَقَراًّ
وَمُقَاماً
﴿٧٦﴾ قُلْ مَا
يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ
رَبّ۪ي لَوْلَا
دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ
فَقَدْ كَذَّبْتُمْ
فَسَوْفَ يَكُونُ
لِزَاماً
﴿٧٧﴾
|
Meal
Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ
(güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir. (61) İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler
için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur. (62) Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki,
yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf
attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler); (63) Gecelerini Rablerine secde ederek ve
kıyam durarak geçirirler. (64) Ve
şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun
azabı gelip geçici değil, devamlıdır. (65)
Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir! (66) (O kullar), harcadıklarında ne israf ne
de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. (67) Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka
bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar
ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı(nın cezasını) bulur; (68) Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve
onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır. (69) Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta
bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah
çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (70) Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse,
şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner. (71) (O kullar), yalan
yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan)
geçip giderler. (72) Kendilerine Rablerinin
âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;
(73) (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize
gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ
sahiplerine önder kıl! derler. (74)
İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı
verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. (75) Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel
bir yerleşme ve ikamet yeridir. (76)
(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne
diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes
yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır! (77)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَمِنْ
اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ
خَلَقَكُمْ مِنْ
تُرَابٍ ثُمَّ
اِذَٓا اَنْتُمْ
بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
﴿٢٠﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ
اَنْ خَلَقَ لَكُمْ
مِنْ اَنْفُسِكُمْ
اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا
اِلَيْهَا وَجَعَلَ
بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً
وَرَحْمَةًۜ
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ
﴿٢١﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪
خَلْقُ السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَاخْتِلَافُ
اَلْسِنَتِكُمْ
وَاَلْوَانِكُمْۜ
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ
﴿٢٢﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪
مَنَامُكُمْ
بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ
وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ
مِنْ فَضْلِه۪ۜ
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَسْمَعُونَ
﴿٢٣﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪
يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ
خَوْفاً وَطَمَعاً
وَيُنَزِّلُ
مِنَ السَّمَٓاءِ
مَٓاءً فَيُحْـي۪
بِهِ الْاَرْضَ
بَعْدَ مَوْتِهَاۜ
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
﴿٢٤﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ
اَنْ تَقُومَ
السَّمَٓاءُ
وَالْاَرْضُ
بِاَمْرِه۪ۜ
ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ
دَعْوَةً مِنَ
الْاَرْضِ اِذَٓا
اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
﴿٢٥﴾ وَلَهُ مَنْ
فِي السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
﴿٢٦﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي
يَبْدَؤُا الْخَلْقَ
ثُمَّ يُع۪يدُهُ
وَهُوَ اَهْوَنُ
عَلَيْهِۜ وَلَهُ
الْمَثَلُ الْاَعْلٰى
فِي السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۚ
وَهُوَ الْعَز۪يزُ
الْحَك۪يمُ۟
﴿٢٧﴾
|
Meal
Sizi topraktan
yaratması, O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa)
yayılan insanlar oluverdiniz. (20)
Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda
sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir.
Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. (21) O'nun delillerinden biri de, gökleri ve
yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz
bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır. (22) Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve
Allah'ın lütfundan (nasibinizi) aramanız da O'nun (varlığının)
delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.
(23) Yine O'nun delillerindendir
ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün
ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim
için (alınacak) dersler vardır. (24)
Göğün ve yerin
O'nun buyruğu ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra
sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.
(25) Göklerde ve yerde olanlar hep
O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir. (26)
Yaratmaya başlayan, sonra onu tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için
pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O'nundur. O,
mutlak güç ve hikmet sahibidir. (27)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَاَنْكِحُوا
الْاَيَامٰى
مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ
مِنْ عِبَادِكُمْ
وَاِمَٓائِكُمْۜ
اِنْ يَكُونُوا
فُقَـرَٓاءَ
يُغْنِهِمُ اللّٰهُ
مِنْ فَضْلِه۪ۜ
وَاللّٰهُ وَاسِعٌ
عَل۪يمٌ
﴿٣٢﴾ وَلْيَسْتَعْفِفِ
الَّذ۪ينَ لَا
يَجِدُونَ نِكَاحاً
حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ
اللّٰهُ مِنْ
فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ
يَبْتَغُونَ
الْكِتَابَ مِمَّا
مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ
فَكَاتِبُوهُمْ
اِنْ عَلِمْتُمْ
ف۪يهِمْ خَيْراًۗ
وَاٰتُوهُمْ
مِنْ مَالِ اللّٰهِ
الَّـذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ
وَلَا تُكْرِهُوا
فَتَيَاتِكُمْ
عَلَى الْبِغَٓاءِ
اِنْ اَرَدْنَ
تَحَصُّناً لِتَبْتَغُوا
عَرَضَ الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۜ
وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ
فَاِنَّ اللّٰهَ
مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ
غَفُورٌ رَح۪يمٌ
﴿٣٣﴾ وَلَقَدْ
اَنْزَلْـنَٓا
اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ
مُبَيِّنَاتٍ
وَمَثَلاً مِنَ
الَّذ۪ينَ خَلَوْا
مِنْ قَبْلِكُمْ
وَمَوْعِظَةً
لِلْمُتَّق۪ينَ۟
﴿٣٤﴾
|
Meal
Aranızdaki bekârları,
kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar
fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu)
geniş olan ve (her şeyi) bilendir. (32)
Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini
varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan
(köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde
bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın.
Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının
geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen
câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa,
bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı
ve merhametlidir. (33) Andolsun ki
biz size (gerekeni) açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş
olanlardan örnekler ve takvâya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik. (34)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ
يَلُونَكُمْ
مِنَ الْكُفَّارِ
وَلْيَجِدُوا
ف۪يكُمْ غِلْظَةًۜ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ اللّٰهَ
مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
﴿١٢٣﴾ وَاِذَا
مَٓا اُنْزِلَتْ
سُورَةٌ فَمِنْهُمْ
مَنْ يَقُولُ
اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ
هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ
ا۪يمَاناً وَهُمْ
يَسْتَبْشِرُونَ
﴿١٢٤﴾ وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ ف۪ي
قُلُوبِهِمْ
مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ
رِجْساً اِلٰى
رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا
وَهُمْ كَافِرُونَ
﴿١٢٥﴾ اَوَلَا
يَرَوْنَ اَنَّهُمْ
يُفْتَنُونَ
ف۪ي كُلِّ عَامٍ
مَرَّةً اَوْ
مَرَّتَيْنِ
ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ
وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ
﴿١٢٦﴾ وَاِذَا
مَٓا اُنْزِلَتْ
سُورَةٌ نَظَرَ
بَعْضُهُمْ اِلٰى
بَعْضٍۜ هَلْ
يَرٰيكُمْ مِنْ
اَحَدٍ ثُمَّ
انْصَرَفُواۜ
صَرَفَ اللّٰهُ
قُلُوبَهُمْ
بِاَنَّهُمْ
قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
﴿١٢٧﴾ لَقَدْ
جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ
مِنْ اَنْفُسِكُمْ
عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ
مَا عَنِتُّمْ
حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ
بِالْمُؤْمِن۪ينَ
رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
﴿١٢٨﴾ فَاِنْ
تَوَلَّوْا فَقُلْ
حَسْبِيَ اللّٰهُۘ
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا
هُوَۜ عَلَيْهِ
تَوَكَّلْتُ
وَهُوَ رَبُّ
الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
﴿١٢٩﴾
|
Meal
Ey iman edenler!
Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde
bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir. (123) Herhangi bir sûre indirildiği zaman
onlardan bir kısmı der ki: «Bu sizin hanginizin imanını artırdı?» İman
edenlere gelince (bu sûre) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler.
(124) Kalplerinde hastalık
(kâfirlik ve münafıklık) olanlara gelince, onların da inkârlarını büsbütün
artırır ve onlar artık kâfir olarak ölürler. (125) Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli
belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe
ediyorlar ne de ibret alıyorlar. (126)
Bir sûre indirildiği zaman, (göz kırpıp alay ederek) birbirlerine
bakar (ve): (Çevreden) sizi birisi görüyor mu? diye sorarlar, sonra da
(sıvışıp) giderler. Anlamayan bir kavim oldukları için Allah onların
kalplerini (imandan) çevirmiştir. (127)
Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı
çok şefkatlidir, merhametlidir. (128)
(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan
başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın
sahibidir. (129)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
مَا
كَانَ عَلَى النَّبِيِّ
مِنْ حَرَجٍ ف۪يمَا
فَرَضَ اللّٰهُ
لَهُۜ سُنَّةَ
اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ
خَلَوْا مِنْ
قَبْلُۜ وَكَانَ
اَمْرُ اللّٰهِ
قَدَراً مَقْدُوراًۙ
﴿٣٨﴾ اَلَّذ۪ينَ
يُبَلِّغُونَ
رِسَالَاتِ اللّٰهِ
وَيَخْشَوْنَهُ
وَلَا يَخْشَوْنَ
اَحَداً اِلَّا
اللّٰهَۜ وَكَفٰى
بِاللّٰهِ حَس۪يباً
﴿٣٩﴾ مَا كَانَ
مُحَمَّدٌ اَبَٓا
اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ
وَلٰكِنْ رَسُولَ
اللّٰهِ وَخَاتَمَ
النَّبِيّ۪نَۜ
وَكَانَ اللّٰهُ
بِكُلِّ شَيْءٍ
عَل۪يماً۟
﴿٤٠﴾ يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
اذْكُرُوا اللّٰهَ
ذِكْراً كَث۪يراًۙ
﴿٤١﴾ وَسَبِّحُوهُ
بُكْرَةً وَاَص۪يلاً
﴿٤٢﴾ هُوَ الَّذ۪ي
يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ
وَمَلٰٓئِكَتُهُ
لِيُخْرِجَكُمْ
مِنَ الظُّلُمَاتِ
اِلَى النُّورِۜ
وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ
رَح۪يماً
﴿٤٣﴾ تَحِيَّتُهُمْ
يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ
سَلَامٌۚ وَاَعَدَّ
لَهُمْ اَجْراً
كَر۪يماً
﴿٤٤﴾ يَٓا اَيُّهَا
النَّبِيُّ اِنَّٓا
اَرْسَلْنَاكَ
شَاهِداً وَمُبَشِّراً
وَنَذ۪يراًۙ
﴿٤٥﴾ وَدَاعِياً
اِلَى اللّٰهِ
بِاِذْنِه۪ وَسِرَاجاً
مُن۪يراً
﴿٤٦﴾ وَبَشِّرِ
الْمُؤْمِن۪ينَ
بِاَنَّ لَهُمْ
مِنَ اللّٰهِ
فَضْلاً كَب۪يراً
﴿٤٧﴾ وَلَا تُطِـعِ
الْكَافِر۪ينَ
وَالْمُنَافِق۪ينَ
وَدَعْ اَذٰيهُمْ
وَتَوَكَّلْ
عَلَى اللّٰهِۜ
وَكَفٰى بِاللّٰهِ
وَك۪يلاً
﴿٤٨﴾
|
Meal
Allah'ın, kendisine
helâl kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebâl yoktur. Önce gelip
geçenler arasında da Allah'ın âdeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine
gelecek, yazılmış bir kaderdir. (38)
O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan
korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah
(herkese) yeter. (39) Muhammed,
sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü
ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (40) Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin.
(41) Ve O'nu sabah-akşam tesbih
edin. (42) Sizi karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de
size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. (43) Kendisine kavuştukları gün, Allah'ın onlara
iltifatı, «selâm» dır. Allah onlara çok değerli mükâfat hazırlamıştır.
(44) Ey Peygamber! Biz seni
hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. (45) Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nûr
saçan bir kandil olarak (gönderdik). (46)
Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele. (47) Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme.
Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekîl ve destek olarak
Allah yeter. (48)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
سَبَّحَ
لِلّٰهِ مَا فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا فِي الْاَرْضِۚ
وَهُوَ الْعَز۪يزُ
الْحَك۪يمُ
﴿١﴾ يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا
لِمَ تَقُولُونَ
مَا لَا تَفْعَلُونَ
﴿٢﴾ كَبُرَ مَقْتاً
عِنْدَ اللّٰهِ
اَنْ تَقُولُوا
مَا لَا تَفْعَلُونَ
﴿٣﴾ اِنَّ اللّٰهَ
يُحِبُّ الَّذ۪ينَ
يُقَاتِلُونَ
ف۪ي سَب۪يلِه۪
صَفاًّ كَاَنَّهُمْ
بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ
﴿٤﴾ وَاِذْ قَالَ
مُوسٰى لِقَوْمِه۪
يَا قَوْمِ لِمَ
تُؤْذُونَن۪ي
وَقَدْ تَعْلَمُونَ
اَنّ۪ي رَسُولُ
اللّٰهِ اِلَيْكُمْۜ
فَلَمَّا زَاغُٓوا
اَزَاغَ اللّٰهُ
قُلُوبَهُمْۜ
وَاللّٰهُ لَا
يَهْدِي الْقَوْمَ
الْفَاسِق۪ينَ
﴿٥﴾ وَاِذْ قَالَ
ع۪يسَى ابْنُ
مَرْيَمَ يَا
بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ
اِنّ۪ي رَسُولُ
اللّٰهِ اِلَيْكُمْ
مُصَدِّقاً لِمَا
بَـيْنَ يَدَيَّ
مِنَ التَّوْرٰيةِ
وَمُبَشِّراً
بِرَسُولٍ يَأْت۪ي
مِنْ بَعْدِي
اسْمُهُٓ اَحْمَدُۜ
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ
بِالْبَـيِّنَاتِ
قَالُوا هٰذَا
سِحْرٌ مُب۪ينٌ
﴿٦﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ
مِمَّنِ افْتَرٰى
عَلَى اللّٰهِ
الْكَذِبَ وَهُوَ
يُدْعٰٓى اِلَى
الْاِسْلَامِۜ
وَاللّٰهُ لَا
يَهْدِي الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ
﴿٧﴾ يُر۪يدُونَ
لِيُطْفِؤُ۫ا
نُورَ اللّٰهِ
بِاَفْوَاهِهِمْ
وَاللّٰهُ مُتِمُّ
نُورِه۪ وَلَوْ
كَرِهَ الْكَافِرُونَ
﴿٨﴾ هُوَ الَّـذ۪ٓي
اَرْسَلَ رَسُولَهُ
بِالْهُدٰى وَد۪ينِ
الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ
عَلَى الدّ۪ينِ
كُلِّه۪ وَلَوْ
كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ۟
﴿٩﴾
|
Meal
Göklerde ve
yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.
(1) Ey iman edenler! Yapmayacağınız
şeyleri niçin söylüyorsunuz? (2)
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle
karşılanır. (3) Allah, kendi
yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever. (4) Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim,
Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni
incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini
saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez. (5) Hatırla
ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden
önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir
peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık
deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler. (6) İslâm'a çağırıldığı halde Allah'a karşı
yalan uydurandan daha zalim kim olabilir! Allah, zalimler topluluğunu doğru
yola erdirmez. (7) Onlar
ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler
istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır. (8) Müşrikler istemeseler de dinini bütün
dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.
(9)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي
اَسْرٰى بِعَبْدِه۪
لَيْلاً مِنَ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ اِلَى
الْمَسْجِدِ
الْاَقْصَا الَّذ۪ي
بَارَكْنَا حَوْلَهُ
لِنُرِيَهُ مِنْ
اٰيَاتِنَاۜ
اِنَّهُ هُوَ
السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
﴿١﴾ وَاٰتَيْنَا
مُوسَى الْكِتَابَ
وَجَعَلْنَاهُ
هُدًى لِبَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
اَلَّا تَتَّخِذُوا
مِنْ دُون۪ي وَك۪يلاًۜ
﴿٢﴾ ذُرِّيَّةَ
مَنْ حَمَلْنَا
مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ
كَانَ عَبْداً
شَكُوراً
﴿٣﴾ وَقَضَيْنَٓا
اِلٰى بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
فِي الْكِتَابِ
لَتُفْسِدُنَّ
فِي الْاَرْضِ
مَرَّتَيْنِ
وَلَتَعْـلُنَّ
عُـلُواًّ كَب۪يراً
﴿٤﴾ فَاِذَا جَٓاءَ
وَعْدُ اُو۫لٰيهُمَا
بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ
عِبَاداً لَنَٓا
اُو۬ل۪ي بَأْسٍ
شَد۪يدٍ فَجَاسُوا
خِلَالَ الدِّيَارِۜ
وَكَانَ وَعْداً
مَفْعُولاً
﴿٥﴾ ثُمَّ رَدَدْنَا
لَكُمُ الْكَرَّةَ
عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ
بِاَمْوَالٍ
وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ
اَكْثَرَ نَف۪يراً
﴿٦﴾ اِنْ اَحْسَنْتُمْ
اَحْسَنْتُمْ
لِاَنْفُسِكُمْ
وَاِنْ اَسَأْتُمْ
فَلَهَاۜ فَاِذَا
جَٓاءَ وَعْدُ
الْاٰخِرَةِ
لِيَسُٓؤُ۫ا
وُجُوهَكُمْ
وَلِيَدْخُلُوا
الْمَسْجِدَ
كَمَا دَخَلُوهُ
اَوَّلَ مَرَّةٍ
وَلِيُتَبِّرُوا
مَا عَلَوْا تَتْب۪يراً
﴿٧﴾ عَسٰى رَبُّكُمْ
اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ
وَاِنْ عُدْتُمْ
عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا
جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ
حَص۪يراً
﴿٨﴾ اِنَّ هٰذَا
الْقُرْاٰنَ
يَهْد۪ي لِلَّت۪ي
هِيَ اَقْوَمُ
وَيُبَشِّرُ
الْمُؤْمِن۪ينَ
الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ
الصَّالِحَاتِ
اَنَّ لَهُمْ
اَجْراً كَب۪يراًۙ
﴿٩﴾ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ
لَا يُؤْمِنُونَ
بِالْاٰخِرَةِ
اَعْتَدْنَا
لَهُمْ عَذَاباً
اَل۪يماً۟
﴿١٠﴾
|
Meal
Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir;
O, gerçekten işitendir, görendir. (1)
Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: «Benden başkasını
dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin» diyerek bu Kitab'ı bir hidayet
rehberi kıldık. (2) (Ey) Nuh ile
birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok
şükreden bir kul idi. (3) Biz,
Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız
ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. (4) Bunlardan ilkinin zamanı gelince,
üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında
dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. (5) Sonra onlara karşı size tekrar
(galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık;
sayınızı daha da çoğalttık. (6)
Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine
kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince,
yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman
Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip
etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). (7)
Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine
(fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi
kâfirler için bir hapishane yaptık. (8)
Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda
bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.
(9) Ahirete inanmayanlara gelince,
onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır. (10)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
وَالنَّجْمِ
اِذَا هَوٰىۙ
﴿١﴾ مَا ضَلَّ
صَاحِبُكُمْ
وَمَا غَوٰىۚ
﴿٢﴾ وَمَا يَنْطِقُ
عَنِ الْهَوٰىۜ
﴿٣﴾ اِنْ هُوَ
اِلَّا وَحْيٌ
يُوحٰىۙ ﴿٤﴾ عَلَّمَهُ
شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ
﴿٥﴾ ذُو مِرَّةٍۜ
فَاسْتَوٰىۙ
﴿٦﴾ وَهُوَ بِالْاُفُقِ
الْاَعْلٰىۜ
﴿٧﴾ ثُمَّ دَنَا
فَتَدَلّٰىۙ
﴿٨﴾ فَكَانَ قَابَ
قَوْسَيْنِ اَوْ
اَدْنٰىۚ
﴿٩﴾ فَاَوْحٰٓى
اِلٰى عَبْدِه۪
مَٓا اَوْحٰىۜ
﴿١٠﴾ مَا كَذَبَ
الْفُؤٰادُ مَا
رَاٰى ﴿١١﴾ اَفَتُمَارُونَهُ
عَلٰى مَا يَرٰى
﴿١٢﴾ وَلَقَدْ
رَاٰهُ نَزْلَةً
اُخْرٰىۙ
﴿١٣﴾ عِنْدَ سِدْرَةِ
الْمُنْتَهٰى
﴿١٤﴾ عِنْدَهَا
جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ
﴿١٥﴾ اِذْ يَغْشَى
السِّدْرَةَ
مَا يَغْشٰىۙ
﴿١٦﴾ مَا زَاغَ
الْبَصَرُ وَمَا
طَغٰى ﴿١٧﴾ لَقَدْ
رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ
رَبِّهِ الْكُبْرٰى
﴿١٨﴾
|
Meal
Battığı zaman yıldıza
andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna
göre de konuşmaz. (1-3) O
(bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. (4) Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün
yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti. Sonra en yüksek ufukta iken asıl
şekliyle doğruldu. (5-7) Sonra
(Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş)
iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. (8-9) Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini
bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. (10-11) Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi
ile tartışacak mısınız? (12)
Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha
görmüştü. (13-14) Cennetü'l-Me'vâ da
onun yanındadır. (15) Sidre'yi
kaplayan kaplamıştı. (16) Gözü
kaymadı ve sınırı aşmadı. (17)
Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü. (18)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
اِنَّٓا
اَنْزَلْنَاهُ
ف۪ي لَيْلَةِ
الْقَدْرِۚ
﴿١﴾ وَمَٓا اَدْرٰيكَ
مَا لَيْلَةُ
الْقَدْرِۜ
﴿٢﴾ لَيْلَةُ
الْقَدْرِ خَيْرٌ
مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ
﴿٣﴾ تَنَزَّلُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
وَالرُّوحُ ف۪يهَا
بِاِذْنِ رَبِّهِمْۚ
مِنْ كُلِّ اَمْرٍۙۛ
﴿٤﴾ سَلَامٌ۠ۛ
هِيَ حَتّٰى مَطْلَعِ
الْفَجْرِ
﴿٥﴾
|
Meal
Biz onu (Kur'an'ı)
Kadir gecesinde indirdik. (1) Kadir
gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? (2)
Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (3) O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve
Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. (4) O gece, esenlik doludur. Ta fecrin
doğuşuna kadar. (5)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
حٰمٓۜ
﴿١﴾ وَالْكِتَابِ
الْمُب۪ينِۙ
﴿٢﴾ اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ
ف۪ي لَيْلَةٍ
مُبَارَكَةٍ
اِنَّا كُنَّا
مُنْذِر۪ينَ
﴿٣﴾ ف۪يهَا يُفْرَقُ
كُـلُّ اَمْرٍ
حَـك۪يمٍۜ
﴿٤﴾ اَمْراً مِنْ
عِنْدِنَاۜ اِنَّا
كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ
﴿٥﴾ رَحْمَةً
مِنْ رَبِّكَۜ
اِنَّهُ هُوَ
السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ
﴿٦﴾ رَبِّ السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَمَا بَيْنَهُمَاۢ
اِنْ كُنْتُمْ
مُوقِن۪ينَ
﴿٧﴾ لَٓا اِلٰهَ
اِلَّا هُوَ يُحْـي۪
وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ
وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ
الْاَوَّل۪ينَ
﴿٨﴾
|
Meal
Hâ. Mîm. (1) Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu
(Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.
(2-3) Katımızdan bir emirle her
hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak
peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir. (4-6) Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin
ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
(7) O'ndan başka ilâh yoktur. (Her
şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da
Rabbidir. (8)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
قُلْ يَا
عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ
اَسْرَفُوا عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
لَا تَقْنَطُوا
مِنْ رَحْمَةِ
اللّٰهِۜ اِنَّ
اللّٰهَ يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ
اِنَّهُ هُوَ
الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
﴿٥٣﴾ وَاَن۪يبُٓوا
اِلٰى رَبِّكُمْ
وَاَسْلِمُوا
لَهُ مِنْ قَبْلِ
اَنْ يَأْتِيَكُمُ
الْعَذَابُ ثُمَّ
لَا تُنْصَرُونَ
﴿٥٤﴾ وَاتَّبِعُٓوا
اَحْسَنَ مَٓا
اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ
مِنْ رَبِّكُمْ
مِنْ قَبْلِ اَنْ
يَأْتِيَكُمُ
الْعَذَابُ بَغْتَةً
وَاَنْتُمْ لَا
تَشْعُرُونَۙ
﴿٥٥﴾ اَنْ تَقُولَ
نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى
عَلٰى مَا فَرَّطْتُ
ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ
وَاِنْ كُنْتُ
لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ
﴿٥٦﴾ اَوْ تَقُولَ
لَوْ اَنَّ اللّٰهَ
هَدٰين۪ي لَكُنْتُ
مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ
﴿٥٧﴾ اَوْ تَقُولَ
ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ
لَوْ اَنَّ ل۪ي
كَرَّةً فَاَكُونَ
مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
﴿٥٨﴾ بَلٰى قَدْ
جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي
فَكَذَّبْتَ
بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ
وَكُنْتَ مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
﴿٥٩﴾ وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
تَرَى الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا عَلَى
اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ
مُسْوَدَّةٌۜ
اَلَيْسَ ف۪ي
جَهَنَّمَ مَثْوًى
لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
﴿٦٠﴾ وَيُنَجِّي
اللّٰهُ الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ
لَا يَمَسُّهُمُ
السُّٓوءُ وَلَا
هُمْ يَحْزَنُونَ
﴿٦١﴾
|
Meal
De ki: Ey kendi
nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!
Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok
esirgeyendir. (53) Size azap gelip
çatmadan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez.
(54) Siz farkında olmadan, ansızın
başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline
(Kur'an'a) tâbi olun. (55) Kişinin:
Allah'a yakınlık konusunda kusurlu davrandığım için bana yazıklar olsun!
Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)! (56) Veya:
Allah bana hidayet verseydi, elbette sakınanlardan olurdum, diyeceği, yahut
azabı gördüğünde: Keşke benim için bir kez (dönmeye) imkân bulunsa da
iyilerden olsam! diyeceği günden sakının. (57-58) Hayır (dönemeyeceksin)! Âyetlerim sana
gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkârcılardan
olmuştun. (59) Kıyamet gününde
Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün.
Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennemde değil midir? (60) Allah, takvâ sahiplerini esenliğe
kavuşturup kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun
da olmazlar. (61)
|
|
|
بِسْــــــــــــمِ
اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ
الرَّح۪يمِ
قَدْ اَفْلَحَ
الْمُؤْمِنُونَۙ
﴿١﴾ اَلَّذ۪ينَ
هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ
خَاشِعُونَۙ
﴿٢﴾ وَالَّذ۪ينَ
هُمْ عَنِ اللَّغْوِ
مُعْرِضُونَۙ
﴿٣﴾ وَالَّذ۪ينَ
هُمْ لِلزَّكٰوةِ
فَاعِلُونَۙ
﴿٤﴾ وَالَّذ۪ينَ
هُمْ لِفُرُوجِهِمْ
حَافِظُونَۙ
﴿٥﴾ اِلَّا عَلٰٓى
اَزْوَاجِهِمْ
اَوْ مَا مَلَكَتْ
اَيْمَانُهُمْ
فَاِنَّهُمْ
غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
﴿٦﴾ فَمَنِ ابْتَغٰى
وَرَٓاءَ ذٰلِكَ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ الْعَادُونَۚ
﴿٧﴾ وَالَّذ۪ينَ
هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ
وَعَهْدِهِمْ
رَاعُونَۙ
﴿٨﴾ وَالَّذ۪ينَ
هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ
يُحَافِظُونَۢ
﴿٩﴾ اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ الْوَارِثُونَۙ
﴿١٠﴾ اَلَّذ۪ينَ
يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
﴿١١﴾
|
Meal
Gerçekten müminler
kurtuluşa ermiştir; (1) Onlar ki,
namazlarında huşû içindedirler; (2)
Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; (3) Onlar ki, zekâtı verirler; (4) Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
(5) Ancak eşleri ve ellerinin sahip
olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış
değillerdir. (6) Şu halde, kim
bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. (7) Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine
ve ahidlerine riayet ederler; (8)
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. (9) İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
(10) (Evet) Firdevs'e vâris olan bu
kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar. (11)
|
|